Rabbimizin bizzat Kur'anda ifade ettiği gibi, Bedir Savaşında beşbin melek, aynı sahabiler gibi Peygamberimizin önünde harp ederek ona asker olmuşlardı. Bu yüzden de Bedir'e katılan melekler, o savaşta çarpışan sahabiler gibi ayrı bir şeref kazanmışlardı.
Peygamber Efendimiz, sahabileriyle birlikte otururken, en büyük dört melekten (yani Cebrail, Mikâil, İsrafil ve Azrail'den) biri olan Hazreti Cebrail, beyaz elbiseli bir insan şeklinde geldi ve Efendimize bazı sorular sordu. Peygamberimiz, soruların cevabını verdi, sahabiler de dinlediler. Daha sonra o kişi (insan şeklindeki melek) birden kayboldu. Efendimiz, bunun üzerine sahabilerine şöyle dedi:
"Gelen Cebrail'di ve size ders vermek için böyle yaptı."
Cebrail Aleyhisselam, daha sonraları Dıhye adındaki güzel yüzlü bir sahabinin suretine (yani onun görüntüsüne) bürünerek birçok kereler geldi. Efendimizin etrafındaki bütün sahabiler, onu rahatlıkla görüyordu. Bunların arasında, Hazreti Ayşe ve Ümm-ü Seleme gibi validelerimizin yanısıra; Hazreti Ömer, İbni Abbas, Hazreti Usâume ve Haris gibi İslâm kahramanları da vardı.
* * *
Cennetle müjdelenen on kişiden biri olan Sa'd bin Ebi Vakkas haber veriyor:
"Uhud Harbindeyken, Peygamberimizin etrafında iki nöbetçi gibi, iki beyaz elbiseli muhafız (koruyucu) gördük. Daha sonra anladık ki onlar, (en büyük dört melekten ikisi olan) Hazreti Cebrail ve Mikâil'dir"
Hazreti Sa'd gibi bir Cennet yolcusu, melekleri görmediği halde: "gördüm" diyebilir mi sizce?
Efendimizin amcası olan Abdülmuttalip'in torunu Ebu Süfyan anlatıyor:
"Bedir Harbinde, gök ile yer arasında (havada), beyaz elbiseler giymiş atlı kişileri (melekleri) gördük.
Abdülmuttalip'in oğlu ve Efendimizin amcası olan Hazreti Hamza, Efendimiz'e rica ederek Cebrail Aleyhisselâmı görmek istediğini söyledi. Peygamberimiz, amcasının bu isteğini kıramadı ve Kâbede bulundukları bir sırada, o büyük meleği kendisine gösterdi. Cesareti ve kahramanlığıyla ün salmış olan Hazreti Hamza, Cebrail'i görünce dayanamadı ve kendini kaybederek yere yığıldı.