Halk edebiyatı mahsullerinde genelliklede alevi-bektasi edebiyetında sıkca karsılasılan bu kutsal sayılar soyle adlandırılabilir.
Üçler;Hak -Muhammed -Ali, Muhammed-Ali-Fatma veya Ali-Hasan-Hüseyin
Yediler;Hak-Muhammed-Ali-Hasan-Hüseyin-Fatma-Hatice veya Nesimi-Fuzuli-Hatayi-Pir Sultan Abdal-Virani-Yemini-Kul Himmet
Kırklar da ise boyle bir adlandırma soz konusu degildir. Kim oldukalrı hakkında sadece rivayetlerden ve efsanelerden hareket edilir.Bu rivayetlerden biri şöyledir:
''hazreti muhammed, birgün ashâb-ı suffa'nın kapısına varmış. onları ziyaret etmek için kapıyı çalmış. içerden "kimsin" demişler, hazreti muhammed, "peygamberim" buyurmuş. içerden, "var, peygamberliğini ümmetine yap; bizim, peygambere ihtiyâcımız yok" denmiş. hazreti peygamber geri dönüp giderken, tanrı’dan tekrar kapıya varması emrini almış. gene dönüp kapıyı çalmış. “kimsin” denince “rasûlüm” buyurmuş. bu sefer de, “buraya rasûl sığmaz” denmiş ve gene kapı açılmamış. hazreti peygamber, dönüp giderken tanrı, tekrar dönmesini buyurmuş. bu sefer “kimsin” sorusuna, “seyyidül – kavm, hâdimül – fukarâyım”, yani, toplumun ulusu, yoksulların hizmetçisiyim demiş. bunun üzerine kapıyı açmışlar. hazreti peygamber, içeriye girince bakmış ki otuzdokuz kişi var. siz kimsiniz diye sormuş. “kırklarız; hepimizin gönlü birdir, birimiz neyse hepiniz odur” demişler. hazreti peygamber bu sözün ısbâtı gerek buyurmuş. hazreti ali de içlerindeymiş; fakat hazreti peygamber tanıyamamış. kırklar, birimizden kan akarsa, kırkımızdan da akar demişler ve hazreti ali, kolundaki damarı, neşterle yarmış. ondan kan akmaya başlayınca, otuzsekizinin kolundan da kan akmaya başlamış. aynı zamanda tavandan da kan damlamaya koyulmuş. hazreti peygamber, bunu sorunca, birimiz, dışarıda; bize yiyecek toplamaya çıktı; bu kan, onun kolundan damlıyor demişler. hazreti ali’nin kolunu bağlamışlar; öbürlerinden akan kan da durmuş. derken selmân gelmiş, bir tâne üzüm getirmiş, bu bir tânecik üzümü kırklara paylaştırmasını dileyerek hazreti muhammed’in önüne koymuş. hazreti muhammed, nasıl pay edeceğini düşünürken cebrâil, cennetten tabak getirmiş ve ezmesini söylemiş. muhammed üzümü ezmiş, suyla karıştırmış. kırklar’ın hepsi birer yudum içmiş; hazreti muhammed de içmiş. hepsi mest olup semâ’a kalkmış. hazreti peygamber, semâ ederken başında sarığı çözülüp yere düşmüş. kırklar, bu sarığı kırk parçaya bölüp bellerine bağlamışlar, tennûre, yâni libâsı edinmişler."