Soru
Vatikan Rasathanesi, “uzaylıların varlığına inanmanın inanca ters düşmediğini” ifade etti. Rasathane müdürü bilim adamı Jose Gabriel Funes, L'Osservatore Romano gazetesine yaptığı açıklamada, evrenin büyüklüğünün, Dünya'nın dışında başka yaşam türlerinin olabileceği ihtimalinin bulunduğu anlamına geldiğini söyledi. Bunu düşünmenin inanca ters düşmediğini, çünkü uzaylıların da Tanrı'nın yarattıkları olduğunu belirten Funes, “uzaylıların varlığını dışlamanın, Tanrı'nın yaratma özgürlüğünü sınırlamak olacağı” şeklinde değerlendirdi.
Cevabımız
Değerli Kardeşimiz;
Dünya dışındada başka varlıklar vardır. Ancak o varlıklar nurani varlıklardır. Şeriatın lisanında onlara Melaike ve Ruhaniyat denilir.
Kur’ân’da dünya ve yeryüzü “ard” olarak geçer, başta Âdem Aleyhisselam olmak üzere bütün peygamberlerin yeryüzüne, dünyaya gönderildiği bildirilir. Bu arada bazı sema katlarında İbrahim, İdris ve İsa Aleyhimüsselâm gibi peygamberlerin makamının bulunduğu da mi’rac hadisinde ifade edilir. Yine İsra 44, Talak 12 âyetlerinde yeryüzünün gökyüzü gibi yedi tabaka olduğundan bahsedilir. Ama bu yeryüzü tabakalarının nelerden ibaret olduğu, yeryüzü katmanları mı, yedi kıta mı, yedi iklim mi, neler olduğu kesin olarak belirtilmemiştir.
Ancak bu yaşadığımız dünyadan başka yaşama uygun farklı gezegenler olsa bile orada insan gibi mükellef ve sorumlu varlıkların yaşadığı konusunda bir ayet veya hadis yoktur.
Dünyadan başka sekiz ve son verilere göre on bir gezegenin daha olduğu varittir, ama oralarda böyle bir varlık türünün yaşadığı hususunda ne dini, ne de bilimsel bir doküman söz konusu değildir.
Bu arada şu gerçeği de gözden ırak tutmamak gerekir. Bu eski gezegen olan dünyamızda bu kadar canlı, ruh sahibi, akıl ve şuur sahibi varlıklar olduğu gibi diğer gezegen ve yıldızlarda, gök cisimlerinde oraların hayat şartlarına göre, oranın yapısına ve konumuna göre ruhani varlıklar vardır. Bu meseleye Bediüzzaman Said Nursi şu açıklamayı getirir:
“Ecrâm-ı ulviye ve ecsâm-ı seyyare içinde küre-i arzın hakaret ve kesafetiyle beraber bu kadar hadsiz zîruhların, zîşuurların vatanı olması ve en hasis ve en müteaffin cüzleri dahi birer menba-ı hayat kesilmesi, birer mahşer-i huveynat olması, bizzarure ve bilbedâhe ve bi't-tarikı'l-evlâ ve bi'l-hadsi's-sâdık ve bi'l-yakîni'l-kat'î delâlet eder, şehadet eyler, ilân eder ki:
“Şu nihayetsiz feza-yı âlem ve şu muhteşem semâvat, burçlarıyla, yıldızlarıyla, zîşuur, zîhayat, zîruhlarla doludur.
“Nardan, nurdan, ateşten, ışıktan, zulmetten, havadan, savttan, râyihadan, kelimattan, esirden ve hattâ elektrikten ve sair seyyâlât-ı lâtifeden halk olunan o zîhayat ve o zîruhlara ve o zîşuurlara, Şeriat-ı Garrâ-yı Muhammediye (Aleyhissalâtü Vesselâm), Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan, "melâike ve cân ve ruhaniyattır" der, tesmiye eder.” (29. söz birinci maksat, birinci esas)
Mehmed Paksu