İnsan olarak herkes günah işleyebilir. Peygamberler hariç, hiç kimse masum değil, yani günah işlemekten korunmuş değildir.
Peygamberimiz buyuruyor:
"İnsanoğlunun hepsi günah işler. Günah işleyenlerin en hayırlısı ise (işledikleri günaha pişman olup) tevbe edenlerdir." (İbn Mace, Zühd, 30)
Görülüyor ki, Peygamberimiz, insanın hatasız olmayacağını bildiriyor, insan, bilerek olsun yanılarak olsun günah işleyebilir. Bu konuda ne kadar titiz davranırsa davransın hiç hatasız ve günahsız olamaz. Ancak insanlar birbirlerine nisbetle çok günahkâr, az günahkâr olabilirler.
Ne olursa olsun insan hiçbir vakit ümitsizliğe düşmemeli, yaptığı hatalardan pişmanlık duyarak Allah'a yönelmeli, O'ndan af ve bağış dilemelidir. Çünkü Allah Teâlâ sonsuz merhamet sahibidir, içtenlikle kendisine tevbe edenlerin tevbelerini kabul eder.
Allah Teâlâ şöyle buyuruyor:
"Allah, kullarından tevbeyi kabul eden, kötülükleri bağışlayan ve yaptıklarınızı bilendir." (Şûra, 25)
"Onlar bir kötülük yaptıklarında ya da kendilerine zulmettiklerinde Allah'ı hatırlayıp günahlarından hemen tevbe istiğfar ederler. Zaten günahtan Allah'tan başka kim bağışlayabilir ki. Bir de onlar işledikleri kötülüklerde bile bile ısrar etmezler." (Âl-i İmran, 135)
Her ne suretle olursa olsun işlediğimiz günahlar için tevbe etmemizi Allah Teâlâ emrediyor.
Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruluyor:
"Ey mü'minler, hepiniz Allah'a tevbe ediniz ki, felah bulaşınız." (Nûr, 8)
"Ey iman edenler, bir daha (günaha) dönmeyecek tevbe ile tevbe ediniz." (Tahrim, 8)
Peygamberimiz de bu konuda şöyle buyuruyor:
"Ey insanlar, Allah'a tevbe edin ve O'ndan mağfiret dileyin, ben günde yüz kere tevbe ediyorum." (Müslim, Zikr, 12)
Tevbenin sözlük anlamı, dönmektir. Dindeki anlamı ise işlenen günaha pişman olup, bir daha işlemeyeceğine dair Allah'a söz vermek ve O'ndan af dilemektir.
Tevbe, günahlardan aklanma yoludur. Kirlenen vücudumuz su ile temizlendiği gibi günahla kirlenen manevi bünyemiz de tevbe ile aklanır.
Allah Teâlâ, bir lütuf olarak, tevbe kapısını açık tutmuştur. Kul kendi iradesi ile Allah'a yöneldiği ve O'ndan af ve bağış dilediği zaman Cenab-ı Hak onun tevbesini kabul eder. Ancak kul yapacağı tevbeyi son nefesine kadar geciktirmemeli, hatanın hemen peşinden tevbe etmelidir.
Her ne kadar mü'minin son nefesindeki tevbesinin makbul olacağı umulur ise de bu kadar önemli bir işi geciktirmek doğru olmaz.
Allah Teâlâ buyuruyor:
"Allah'ın kabul edeceği tevbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra tezelden tevbe edenlerin tevbesidir; işte Allah, bunların tevbesini kabul eder. Allah, her şeyi bilendir, hikmet sahibidir. Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm gelince, "Ben şimdi tevbe ettim" diyen ve kâfir olarak ölenler için (kabul edilecek) tevbe yoktur. Onlar için acı bir azap hazırlanmıştır." (Nisa, 17-18)
Demek ki can boğaza gelmeden ve henüz yaşamaktan ümidini kesmeden önce küfürden tevbe kabul edilir. Fakat can çekişme durumunda yaşama ümidi kalmamış olan kimsenin küfürden tevbe ederek iman etmesi geçerli değildir.
Fakat günahkâr mü'minin son nefesdeki tevbesi bile makbuldür. Allah'tan ümid kesilmez.
İnsanın işlediği günahlar iki kısımdır.
Bir kısmı, içki içmek gibi kul hakkı ile ilgisi olmayıp, yalnız Allah'a karşı işlenmiş günahlardır.
Bu gibi günahlardan yapılacak tevbenin usûlüne uygun yapılmış tevbe olması için üç şartın yerine getirilmesi lazımdır.
Bunlar:
a) Günahı terketmek,
b) Yaptığına pişman olmak,
c) Bir daha yapmamaya karar vermek.
Günahı terketmeden yapılmış olan tevbe ile yine günaha pişman olmadan ve aynı günahı bir daha işlememeye karar vermeden yapılacak tevbe, usulüne uygun yapılmış tevbe sayılmaz. Bu, içki içmekte olan kimsenin, "Ben içkiye tevbe ettim" demesine benzer ki, böyle tevbe olmaz.
Diğer bir kısmı da, hırsızlık yapmak ve haksız yere adam öldürmek gibi insan hakkıyla ilgili olan günahlardır.
Bu gibi günahlardan tevbe etmenin, yukardaki şartlara ilaveten bir şartı daha vardır ki, o da, hak sahibine hakkını vermek yahut ondan helâllik almaktır.
İşte, işlenen günaha göre şartlarına uyarak yapılan tevbe makbul olur ve Allah Teâlâ, tevbe edeni bağışlar, emrine uyarak tevbe ettiği için de ondan razı olur.
Peygamberimiz buyuruyor:
"Kulunun tevbesinden dolayı Allah Teâlâ'nın sevinci, sizden birinizin ıssız çölde devesini kaybedip de tekrar bulduğundaki sevincinden daha fazladır." (Buhari, Daavat, 4; Müslim, Tevbe, 1)