* Fatih Sultan'ın babası 2.Murat, Hacı Bayram Veli Hz.lerine: “Hocam dua buyurursanız da şu İstanbul’un fethi bize nasip olsa" dediğinde hazretin cevabı; "Sultanım, İstanbul’un fethini, şu çocuk ile köse görecekler" Dediği gibi de oldu, o çocuk, Fatih Sultan Mehmet, köse ise Akşemseddin Hazretleri idi ve gördüler. Onlara nasip oldu.
* Fatih Sultan Mehmet, hocası Akşemseddin'i çok severdi. Sık sık onu ziyaret eder, saygıda kusur etmezdi.
Fatih'in her gelişinde Akşemseddin ayağa kalkmaz, ona oturduğu yerden " hoş geldin evlât" derdi. Fakat, hocası kendisini ziyaret ettiği zaman Fatih onu ayağa kalkarak karşılardı.
Sadrazam Mahmut Paşa Fatih'ten bunun sebebini sordu. Büyük hükümdar ona şu cevabı verdi. "...paşam ! bunun sebebini ben de bilmiyorum. Korkudan mı dır, yoksa aşırı sevgi ve saygıdan mıdır ?... Onu gördüğüm zaman yerimde oturamıyorum, ayağa kalkıyorum, adeta elim ayağım titriyor, dilim dolaşıyor..." dedi. -İşte sana saygı ve terbiye örneği...
* Yavuz Sultan Selim, Mısır yolunda, “Ordu-yu Hümayun” saatlerce Kocaeli’nin bağ ve bahçelerinden geçer. Yavuzun içinde bir endişe:
“-Acaba asker izinsiz bir tek elma koparmış mıdır?” Bir müddet sonra ordusunu durdurur. Yeniçeri ağasını yanına çağırarak bütün askerin heybelerinin aranmasını emir verir. Arattığı şey tek bir elmadır. Fakat yok. Yarım elma bile çıkmaz heybelerden. Yavuz sevinçlidir:
“-Eğer bir askerin üstünde halkın bahçesinden koparılmış tek elma çıksaydı, Mısır seferinden vazgeçecektim. Şükür Allah'ıma” der.
Tarih gösteriyor ki; gerçek “ZAFER”ler yalnız kılıçların ucunda değil, üstün ahlak anlayışının ve faziletlerin burcundadır.
* Osmanlı alimlerinin sonuncularından olan Hüsrev hoca, Fatih Camii’nde ders okuturken bir gün geç kalmış, nefes nefese içeri girmiş kusura bakmayın çocuklar demiş, bugün bizim 17 yaşında bir kızımız vefat etti; onun defin işlerini yakınlarına havale ettim, onlar hazırlayacaklar. Ben de derse acele geldim yine de geç kaldım, diyor.
* Büyük Türk Düşünürü İbn-î Sinâ, dünyaca meşhur olan “Kitabu’ş-Şifa” isimli eserini, her gün sabah namazından sonra, Bağdat’ta ki bir caminin büyük kandili altında oturarak kuşluk vaktine kadar, yani takriben iki saat çalışmak suretiyle vücuda getirmiştir.