berceste Yeni Üye
Mesaj Sayısı : 37 Nerden : Konya Kayıt tarihi : 29/01/09
| Konu: BİLİNMEYEN YÖNLERİYLE BEETHOVEN Cuma Şub. 13, 2009 2:13 pm | |
| SAĞIRLIĞI NASIL FARK EDİLDİ?
1796 yılında bir konserin sonunda Beethoven tuhaf bir olayla karşılaştı. Alkışlar kesildiği halde kulakları, beyni uğulduyor, çağlayan sesi gibi bir gürültü duyuyordu. Sonra ona söylenenleri pek iyi duymadığını fark etti. Anlamıştı. Daha önce hafiften hafife başlamış olan sağırlığı artmıştı.
1801 yılında bir akşam, Viyana’da bir arkadaş toplantısında piyano çalıyordu. Dinleyenler bir ara şaşırıp kaldılar, birbirlerine baktılar. Beethoven’in parmakları oynadığı halde piyanodan hiç ses çıkmıyordu. Dikkatle bakınca gördüler ki, bestecinin parmakları tuşlara değiyor ama basmıyordu. Bunu, hasta olmasına, belki de ellerinden rahatsız olmasına yordular. Gerçekte ise, bestecinin sağırlığı birden artmıştı. Piyanoya bakmadan çaldığı için parmaklarının tuşlara hafifçe dokunduğunu, duymadığı içinde piyanodan ses çıkıp çıkmadığını fark etmemişti. Durumu sonradan anladı. Bir arkadaşına yazdığı mektupta şöyle diyordu: “Senin Beethoven’in korkunç bir felakete uğramış bulunuyor. Şunu bil ki, en değerli yanım, işitme duyum bozuldu… Gittikçe de artıyor. Kim bilir, belki de hiç düzelmeyecek…”
Beethoven bestelerini yaparken dişlerinin arasına bir çubuk alıp piyanoya dayıyor, böylece ses titreşimlerini duyuyordu.
Beethoven’in sağırlığının neden ileri geldiği geniş bir tartışma konusu olmuştur. Bestecinin çağdaşları bunun, babasının ayyaşlığından, annesinin veremli oluşundan ileri geldiğini öne sürmüşlerse de günümüzün doktorları, iç kulak kemiklerinin kireçlenmesine yoruyorlar. Bugün böyle bir kusur ameliyatla düzeltilebiliyor… BEETHOVEN’İN BİR GÜNÜ
Beethoven yaz kış erken kalkardı. Yüksek kuştüyü yatağından iner inmez çalışma masasının başına geçer, aklına gelen bir melodi yazar, ya da o gece yarım bıraktığı besteyi gözden geçirirdi. Sıkıntılı, dertli günlerinde traş olmadığı, elini yüzünü iyi yıkamadığı, yakalık değiştirmediği olursa da keyfi yerinde olduğu zamanlar temizliğe o devirde pek az rastlanacak kadar düşkündü. Yalnız, koku kullanmayı pek sevmezdi. Oysa o devirde birçok kişi iyi yıkanmaz, bunun yerine kokular sürünürdü. Sonra kahve faslı başlardı. Beethoven kahvesini kendi eliyle hazırlardı. Kahvedanlığın içine kahve tanelerini birer birer sayarak koyardı. 70 tane olacaktı. Kahvaltıdan sonra yine masasının ya da piyanosunun başına geçerdi. Sonra çalışmasına ara verir, yürüyüşe çıkardı. Hava iyiyse kırlara uzanır, yağmurluysa şehirde dolaşırdı. Vitrinlere baka baka, ağır ağır yürür, özellikle antika eşyayı büyük bir merakla seyrederdi.
Gezintiden döndükten sonra yine çalışmaya koyulurdu. Canı istediği zaman yemek yerdi. Iyi yemeğe düşkündü. Öğleden sonra birkaç saat daha çalışır, sonra da kırlarda dolaşmaya çıkardı. Akşam yemeğinin saati yoktu. Akşamları çok az şey yer, çoğunlukla yalnızca çorba içerdi. Gece yine çalışır, Goethe, Schiller, Homeros, Plata, Shakespeare gibi sevdiği yazarlardan bir kaç sayfa okurdu.ESERLERİNDE “TÜRK” ETKİSİ
Beethoven’in eserlerinde Türk etkisine rastlanır. Oyun yazarı August Kotzebue “Atina Harabeleri” adlı oyunu için müzik isteyince Yunanistan’da Türk egemenliğine dayalı konusu nedeniyle kente uzaktan yaklaşan bir yeniçeri marşı eklemiştir. Ayrıca 9. Senfoni’nin son bölümünde tenorun yiğitliği öven şarkısına ziller ve başka vurma çalgılarla bir mehter marşı katılır. “Wellington’un Zaferi” adlı düşük düzeyli eserde ise gene mehter renklerine rastlanır.
DAYANILMAZ AĞIRLIĞI
Jullien adında ilginç bir orkestra şefi vardı. Beethoven’a olan hayranlığını kendine özgü bir yolla gösteriyordu. Onun bir eserini yönetmek üzere sahneye her çıkışında, gümüş bir tepsi üzerinde, oğlak derisi eldivenler getirdirdi. Seyirci konserin başlamasını beklerken, törensel bir edayla eldivenleri giyer ve mücevherlerle bezeli batonuyla müziği başlatırdı. | |
|