|
EN SON PAYLAŞILAN KONULAR
|
Konu |
Yazan |
GöndermeTarihi |
|
| Perş. Ekim 11, 2012 2:53 pm
|
|
| Çarş. Ağus. 03, 2011 5:22 am
|
|
| Paz Tem. 31, 2011 5:04 am
|
|
| C.tesi Tem. 30, 2011 11:57 pm
|
|
| Çarş. Şub. 02, 2011 5:45 pm
|
|
| Ptsi Nis. 13, 2009 10:40 am
|
|
| Ptsi Nis. 13, 2009 10:34 am
|
|
| Ptsi Nis. 13, 2009 10:21 am
|
|
| Ptsi Nis. 13, 2009 10:11 am
|
|
| Ptsi Nis. 13, 2009 10:03 am
|
|
| Ptsi Nis. 13, 2009 9:59 am
|
|
| Ptsi Nis. 13, 2009 9:30 am
|
|
| Ptsi Nis. 13, 2009 9:27 am
|
|
| Ptsi Nis. 13, 2009 9:25 am
|
|
| Ptsi Nis. 13, 2009 9:23 am
|
|
| KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum | |
| | |
Yazar | Mesaj |
---|
|ŞehLâ| Admin
Mesaj Sayısı : 232 Nerden : Saturn :) Kayıt tarihi : 20/01/09
| Konu: KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum Cuma Şub. 06, 2009 6:55 pm | |
| İlk kONUMUZ
-A- ABDEST
ABDESTİN FAZİLETLERİ 3551 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah'ın hataları silmeye ve dereceleri yükseltmeye vesile kıldığı şeyleri size söylemiyeyim mi?'' "Evet ey Allah'ın Resülü, söyleyin!'' dediler. Bunun üzerine saydı: "Zahmetine rağmen abdesti tam almak. Mescide çok adım atmak. (Bir namazdan sonra diğer) Namazı beklemek. İşte bu ribâttır, işte bu ribâttır. İşte bu ribâttır." Müslim, Tahâret 41, (251); Muvatta, Sefer 55, (1,161); Tirmizi, Tahâret 39, (52); Nesâi, Tahâret 106. 3552 - Ukbe İbnu Âmir radıyallahu anh anlatıyor: "Üzerimizde develeri gütme işi vardı, (bunu sırayla yapıyorduk.) (Bir gün) gütme nöbeti bana gelmişti. Günün sonunda develeri kıra ben çıkarıyordum. (Birgün, nöbetimden dönüşte) Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a geldim, ayakta halka hitabediyordu. Söylediklerinden şu sözlere yetiştim: "Güzelce abdest alıp, sonra iki rek'at namaz kılan ve namaza bütün ruhu ve benliği ile yönelen hiç kimse yoktur ki kendisine cennet vâcib olmasın!" (Bunları işitince kendimi tutamayıp: ) "Bu ne güzel!'' dedim. (Bu sözüm üzerine) önümde duran birisi: "Az önce söylediği daha da güzeldi!'' dedi. (Bu da kim? diye) baktım. Meğer Ömer İbnu'I-Hattâb'mış. O, sözüne devam etti: "Seni gördüm, daha yeni geldin. Sen gelmezden önce şöyle demişti: "Sizden kim abdestini alır ve bunu en güzel şekilde yapar, sonra da: "Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve Resûlühü. (Şehâdet ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın kulu ve Resûlüdür)" derse, kendisine cennetin sekiz kapısı da açılır; hangisinden isterse oradan cennete girer." Ebu Davud'un rivayetinde "...abdesti güzel yaparsa..." denmiştir. Tirmizi'nin rivayetinde "....resûlühü (Allah'ın ...Resûlü)" kelimesinden sonra "Allah'ım, beni tevbe edenlerden kıl, temizlenenlerden kıl" duası da vardır. Ebu Davud, Taharet 65, (169); Tirmizi, Taharet, 41, (55). 3553 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Mü'min -veya müslüman- bir kul abdest aldı mı yüzünü yıkayınca, gözüyle bakarak işlediği bütün günahlar su ile -veya suyun son damlasıyla- yüzünden dökülür iner, ellerini yıkayınca elleriyle işlediği hatalar su ile birlikte -veya suyun son damlasıyla- ellerinden dökülür iner. Ayaklarını yıkayınca da ayaklarıyla giderek işlediği bütün günahları su ile -veya suyun son damlasıyla- dökülür iner. (Öyle ki abdest tamamlanınca) günahlarından arınmış olarak tertemiz çıkar." Müslim, Tahâret 32, (244); Muvatta, Tahâret 31, (1, 32); Tirmizi, Tahâret 2, (2). 3554 - Hz. Osman radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim abdest alır ve abdestini güzel yaparsa hataları vücudundan tırnak diplerine varıncaya kadar çıkar dökülür.'' 3555 - Bir başka rivâyette şöyle gelmiştir: "Hz. Osman radıyallahu anh abdest aldı ve dedi ki: "Ben Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şu benim abdestim gibi abdest aldığını, sonra da şöyle söylediğini gördüm: "Kim bu şekilde abdest alırsa geçmiş günahları affedilir, namazı ve mescide kadar yürümesi de nafile (ibadet) olur." Buhari, Vudü 25; Müslim, Tahâret 8, (229). 3556 - Amr İbnu Abese es-Sülemi radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Sizden kim abdest suyunu hazırlar, mazmaza ve istinşakta bulunur (ağzına ve burnuna su çeker) ve sümkürürse, mutlaka yüzünden, ağzından, burnundan hataları dökülür. Sonra Allah'ın emrettiği şekilde yüzünü yıkarsa, sakalın(ın bittiği mahallin) etrafından su ile birlikte yüzü ile işlediği günahlar dökülür. Sonra dirseklere kadar kollarını yıkayınca, ellerinin günahları su ile birlikte parmak uçlarından dökülür gider. Sonra başını meshedince, başının günahları saçın etrafından su ile birlikte akar gider. Sonra topuklarına kadar ayaklarını yıkayınca, ayaklarının günahları, parmak uçlarından su ile birlikte akar gider. Sonra kalkıp namaz kılar, Allah'a hamd ve senâda bulunur, O'na layık şekilde tazimini gösterir ve kalbinden Allah'tan başkasını(n korku ve muhabbetini) çıkarırsa, annesinden doğduğu gündeki gibi bütün günahlarından arınır." Müslim, Müsâfirin 294, (832). 3557 - Abdullah es-Sunâbihi radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Mü'min kul abdest aldıkça mazmaza yaptı mı (ağzını yıkadı mı) günahlar ağzından çıkar. (Burnunu sümkürdü mü) günahlar burnundan çıkar, yüzünü yıkadı mı günahlar göz kapaklarının altına varıncaya kadar yüzünden çıkar. Ellerini yıkadı mı günahlar tırnak diplerine varıncaya kadar ellerinden çıkar. Başını meshetti mi, günahlar kulaklarına varıncaya kadar başından çıkar. Ayaklarını yıkadı mı, günahlar ayak tırnaklarının altına varıncaya kadar ayaklarından çıkar. Sonra mescide kadar yürümesi ve kılacağı namaz nafile (bir ibâdet) olur.'' Muvatta, Tahâret 3 0, (1, 31); Nesâi, Tahâret 3 5, (1, 74); İbnu Mâşe, Tahâret 6, (283). 3558 - Ebu Ümâme el-Bâhili radıyallahu anh anlatıyor: "Amr İbnu Abese radıyallahu anh'ı dinledim, diyordu ki: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a: "Abdest nasıl alınır?'' diye sordum. Şöyle açıkladı: "Abdest mi? Abdest alınca şöyle yaparsın: Önce iki avucunu tertemiz yıkarsın. Sonra yüzünü ve dirseklerine kadar ellerini yıkarsın. Başını meshedersin, sonra da topuklarına kadar ayaklarını yıkarsın. (Bunları tamamladın mı) bütün günahlarından arınmış olursun. Bir de yüzünü Aziz ve Celil olan Allah için (secdeye) koyarsan, anandan doğduğun gün gibi, hatalarından çıkmış olursun.'' Ebu Ümâme der ki: "Ey Amr İbnu Abese dedim, ne söylediğine dikkat et! Bu söylediklerinin hepsi bir defasında veriliyor mu? "Vallahi dedi, bilesin ki artık yaşım ilerledi, ecelim yaklaştı, (Allah'tan ölümden çok korkar bir haldeyim), ne ihtiyacım var ki, Allah Resülü hakkında yalan söyleyeyim! Andolsun söylediklerim, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'dan kulaklarımın işitip, hafızamın da zabtettiklerinden başkası değildir." Müslim, Müsâfırin 294, (832); Nesâi, Tahâret 108, (1, 91, 92). Bu hadis, Nesâi'nin metninden alınmadır. Amr İbnu Abese radıyallahu anh'ın müslüman oluşunu anlatan uzunca bir hadisin son kısmıdır. 3559 - İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim abdestli olduğu halde abdest tazelerse, AIlah bu sebeple kendisine on (misli) sevab yazar.'' Tirmizi, Taharet 44, (59). 3560 - Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim abdest alıp: "Sübhâneke Allahümme ve bihamdike estağfiruke ve etübu ileyke. (Rabbim seni tenzih ederim, Allah'ım hamdim sanadır, senden bağışlanmak isterim, tevbem de sanadır)" derse, bu bir kâğıda yazılır, sonra bir mühür üzerine nakşedilir, sonra da Arş'ın altına kaldırılır ve Kıyamete kadar (mühür) kırılmaz.'' Rezin tahric etmiştir.
En son |ŞehLâ| tarafından C.tesi Şub. 07, 2009 2:20 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi | |
| | | |ŞehLâ| Admin
Mesaj Sayısı : 232 Nerden : Saturn :) Kayıt tarihi : 20/01/09
| Konu: Geri: KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum Cuma Şub. 06, 2009 6:58 pm | |
| ABDESTİN SIFATI 3561 - Humrân Mevlâ Osman anlatıyor: "Hz. Osman radıyallahu anh su istemişti. (Getirdim. Aldı ve) üç kere ellerine dökerek yıkadı. Sonra sağ elini kaba sokup mazmaza ve istinşakta bulundu (ağzına ve burnuna su alıp yıkadı). Sonra üç kere yüzünü, arkasından da dirseklerine kadar üç kere ellerini yıkadı. Sonra başına meshetti, sonra da topuklarına kadar ayaklarını üçer sefer yıkadı ve: "Ben Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ı, şu abdestim gibi abdest alırken gördüm. Abdesti bitince de şöyle demişti: "Kim şu abdestim gibi abdest alır, arkasından iki rek'at namaz kılar ve namazda kendi kendine (dünyevi bir şey) konuşmazsa geçmiş günahları affedilir." Buhari, Vudü 24, 28, Savm 27; Müslim, Taharet 3, 4, (226); Ebu Dâvud, Tahâret 50, (106); Nesâi, Tahâret 27, 2 8, 93, (1).
3562 - Ebu Davud'un İbnu Müleyke'den kaydettiği bir başka rivâyette şöyle gelmiştir: "Hz. Osman radıyallahu anh'tan abdest hakkında (nasıl alınacağı) sorulmuştu. Hemen su istedi ve derhal bir abdest kabı getirildi. Kaptan önce sağ eli üzerine su döktü (ve onu yıkadı), sonra sağ elini kaba batırdı, üç kere mazmaza, üç kere istinşakta bulundu. (önceki hadiste geçtiği üzere zikretti. Hadisdte şu ziyade var): "Sonra elini daldırıp su aldı ve başına, kulaklarına meshetti, kulakların iç ve dışlarını birer kere meshetti.'' Ebu Dâvud, Tahâret 50, (108 ).
3563 - Yine Ebu Dâvud'un bir diğer rivâyetinde şöyle gelmiştir: "Sağ eliyle sol eli üzerine su döktü, sonra her ikisini de bileklere kadar yıkadı." Ebu Dâvud, Taharet 50, (109). Yine Ebu Dâvud 'un bir diğer rivâyetinde "Başını üç kere meshetti '' den miştir. Ebu Dâvud, Tahâret 50, (110).
3564 - Abdu Hayr anlatıyor: "Hz. AIi radıyallahu anh bize geldi ve namaz kıldı. (Namazdan sonra abdest) suyu istedi. "Suyu ne yapacak, namazı kıldı ya! Herhalde bize öğretmek istiyor!" dedik. İçinde su olan bir kapla bir leğen getirildi. Kaptan sağ eline su döktü: Üç defa ellerini yıkadı. Sonra üç kere mazmaza ve istinşakta bulundu. Mazmaza ve istinşakı su aldığı eliyle yaptı. Sonra üç kere yüzünü yıkadı, sağ elini üç kere yıkadı, üç kere sol elini yıkadı. Sonra elini kaba batırdı, bir kere başını meshetti. Sonra üç kere sağ ayağını yıkadı, üç kere sol ayağını yıkadı. Sonra: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın abdestini bilmek kimin hoşuna giderse, işte o böyledir!" dedi." Ebu Dâvud, Tahâret 50, (111); Tirmizi, Tahâret 37, (48 ); Nesâi, Tahâret 75, (1, 68 ).
3565 - Nesâi'nin bir diğer rivâyeti şöyledir: ".. Başını meshetti.'' -Şû'be, bir defasında alnından başının gerisine kadar (eliyle) işâret etti- sonra dedi ki: "Ellerini tekrar geri getirip getirmediğini bilmiyorum.'' Nesâi, Tahâret 76, (1, 68-69).
3566 - Ebu Dâvud'da, İbnu Abbâs'tan yapılan bir diğer rivâyet şöyledir: "Ali radıyallahu anh yanıma girdi. Su dökmüş (küçük abdest bozmuş) idi. Abdest suyu istedi. İçinde su olan bir kap getirdik. Bana: "Ey İbnu Abbâs! Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın nasıl abdest aldığını sana göstereyim mi?" dedi. Ben de: "Evet göster!" dedim. Bunun üzerine su kabını elleri üzerine eğdi ve ellerini yıkadı. Sonra sağ elini kaba soktu, onunla diğeri üzerine su döktü, sonra iki avucunu yıkadı. Sonra mazmaza ve istinşakta bulundu. Sonra iki elini birden kaba soktu. İkisiyle birlikte su avuçlayıp yüzüne çarptı. Sonra başparmaklarını kulaklarının ön kısmına soktu. Sonra ikinci, üçüncü sefer aynı şeyleri tekrar etti. Sonra sağ eliyle bir avuç su aldı ve bunu alnına döktü ve yüzü üzerine akmaya bıraktı. Sonra dirseklerine kadar kollarını üçer kere yıkadı. Başını ve kulaklarının arkasını meshetti. Sonra tekrar her iki elini beraberce kaba soktu. Bir avuç su alıp onu pabuç içinde olan (sağ) ayağına vurdu ve o su ile ayağını yıkadı. Sonra aynı muameleyi diğer ayağına, (sola) yaptı.'' (Abdullaş el-Havlani) der ki: "(İbnu Abbâs'a) sordum: "Ayaklar ayakkabı içinde olduğu halde mi?''. "Evet dedi, ayakkabı içinde olduğu halde.'' Ben tekrar sordum: "Ayakkabı içinde mi?'' "Evet! dedi, ayakkabı içinde!" Ben tekrar sordum: "Ayakkabı içinde mi?'' "Evet! dedi, Ayakkabı içinde." Ebu Dâvud, Tahâret 50, (117). Nesâi'nin bir diğer rivâyetinde şöyle denmiştir. "...Sonra bir avuç su ile üçer defa mazmaza ve istinşakta bulundu." Nesâi, Tahâret 76, (1, 68 ).
3567 - Abdullah İbnu Zeyd İbni Asım İbni'l-Ensâri radıyaIlahu anh'ın anlattığına göre, kendisine: "Bizim için, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın abdestiyle bir abdest al (da görelim)!" diye talepte bulunuldu. O, hemen bir kap (su) isteyip, önceki hadiste anlatılan şekilde abdest aldı. Abdest alışını anlatan rivâyette şu farklı açıklama var: "Başını meshettikte ellerini (saçları üstünde) ileri ve geri doğru yürüttü. (şöyle ki: Mesh ameliyesine başın ön kısmından başladı ellerini enseye doğru götürdü. Sonra, başladığı yere kadar geri getirdi. Sonra ayaklarını yıkadı.'' Buhari, Vudü 38; Müslim, Tahâret 18, 19, (235, 236); Muvatta, Tahret 1, (1, 18 ); Ebu Dâvud, Tahâret 50, (118,119,120); Tirmizi, Tahâret 27, 36, (35, 47); Nesai, Tahâret 80, 81, 82, (1, 71, 72). Müslim'in bir rivâyetinde şöyle denmiştir: "Başını üç kere meshetti.''
3568 - Buhari rahimehullah'ın bir rivâyetinde şöyle denmiştir: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm (abdest uzuvlarını) ikişer kere yıkayarak abdest aldı.'' Buhâri, Vudü 23. Ebu Dâvud'un bir rivâyetinde, Mikdâm İbnu Ma'dikerb'den şu kaydedilir: "Sonra başını, içiyle ve dışıyla iki kulağını meshetti." Ebu Dâvud, Tahâret 50, (121). Yine Ebu Dâvud'un bir başka rivâyetinde şöyle denmiştir: "Kulaklarını içleriyle dışlarıyla meshetti, parmaklarını kulaklarının deliklerine soktu.'' Ebü Dâvud, Tahâret 123.
3569 - Abdullah İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a bir bedevi gelerek, abdestten sordu. Resülullah ona uzuvların üçer kere yıkanmasını gösterdi. Sonra da: "Abdest işte böyle alınır! Kim buna bir ziyâdede bulunursa, fena bir iş yapmış olur, haddi aşar ve zulmeder" buyurdu." Ebu Davud, Tahâret 51, (135); Nesâi, Tahâret 105, (1, 88 ). Bu metin Nesâi'ye aittir.
3570 - Ebu Dâvud'un bir rivâyetinde şöyle gelmiştir: " ..Sonra başını meshetti. Şehadet parmaklarını kulaklarına soktu. Başparmaklarıyla kulaklarının dışlarını meshetti. Şehadet parmaklarıyla kulakların içini meshetti..." Rivâyetin sonunda şu ifâde var: "Abdest işte böyledir. Kim buna ziyadede bulunur veya bundan eksiltme yaparsa kötü bir iş yapmış ve zulmetmiş olur -yahut zulmetmiş ve kötü bir iş yapmış olur-." Ebü Dâvud, Tahâret 51, (135). Nesâi'nin rivâyetinde özetle şöyle denmiştir: ".. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a bir bedevi geldi ve ondan abdest hakkında sordu. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm abdestin alınışını, uzuvları üçer sefer yıkayarak gösterdi, sonra şöyle söyledi: "Abdest işte böyledir. Kim buna ziyâdede bulunursa kötü bir iş yapmış, haddi aşmış ve de zulmetmiş olur. '' Nesâi, Tahâret 105, (1, 88 ).
3571 - İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm uzuvlarını birer kere yıkayarak abdest aldı.'' Buhari, Vudü 22; Ebu Dâvud, Tahâret 53, (1, 38 ); Nesai, Tahâret 84, 85, (1, 73, 74).
3572 - Ebu Dâvud'un bir rivâyetinde İbnu Abbâs radıyallahu anhümâ şöyle der: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın nasıl abdest aldığını size göstermemi ister misiniz?" İçinde su olan bir kab istedi, sağ eliyle bir avuç su aIdı, mazmaza ve istinşak yaptı, sonra bir avuç daha aldı, bununla iki elini birleştirip (iki eliyle) yüzünü yıkadı. Sonra bir avuç daha aldı bununla sağ elini yıkadı. Sonra bir avuç da aldı, bununla sol elini yıkadı. Sonra bir avuç su daha aldı, sonra elini çırptı, sonra başını ve kulaklarını meshetti. Sonra bir kabza su daha aIdı sağ ayağının üzerine serpti, ayağında nalın olduğu halde, sonra onu iki eliyle meshetti, elin biri ayağın üstünde, diğeri de nalının aItında. Sonra aynı şeyi sol ayağa yaptı.'' Buhari, Vudü 7; Ebu Dâvud, Tahâret 52, (137); Nesâi, Tahâret 84, 85, (1, 73, 74).
3573 - Ebu Dâvud veTirmizi'nin bir başka rivâyetinde Rübeyyi' Bintu Muavvız İbni Afrân radıyallahu anhâ der ki: ". .avuçlarını üç kere yıkadı, yüzünü üç kere yıkadı, bir kere mazmaza ve istinşak yaptı. Ellerini üçer üçer yıkadı. Başını iki kere meshetti. Başının gerisinden başladı, sonra önünden. İki kulağını da (meshetti) içlerini de, dışlarını da. Ayaklarını da üçer üçer yıkadı.'' Ebu Dâvud, Tahâret 50, (126); Tirmizi, Tahâret 25, (33).
3574 - Bir diğer rivayette: "Başın tamamını meshetti. Bunu, başın tepesinden başlayıp saçın döküldüğü her tarafa ulaşacak şekilde saçın şeklini bozmadan icra etti" denmiştir. Ebu Dâvud, Tahâret, 50 (128 ).
3575 - Bir diğer rivâyette şöyle gelmiştir: "...Başını meshetti, başın öne gelen kısmını da, arkaya gelen kısmını da, şakaklarını da, kulaklarını da birer birer meshetti.'' Ebu Dâvud, Tahâret 50, (129). Bir diğer rivâyette: "Elinde arta kalan su ile başını meshetti '' denmiştir. Ebu Dâvud, Tahâret 50, (130).
3576 - Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam abdest aldı ve bunu, yüzünü üç, ellerini üç sefer yıkayarak, "Kulaklar baştandır '' deyip başını da üç sefer meshederek yaptı.'' Hammâd der ki: "Bu rivâyette geçen "Kulaklar baştandır'' ibaresi, Ebu Ümme'nin sözü mü yoksa Resülullah'ın sözü mü bilemiyorum." Tirmizi, Taharet 29, (37); Ebu Davud, Taharet 50, (134). Bu metin Tirmizi'nindir. Ebu Dâvud'da şu ifade de yer alır: "Gözpınarlarını da meshederdi.'' O rivayette: "Kulaklar baştandır'' da demiştir.
3577 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh bana şunu söyledi: "Bir adam Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a gelmişti. Bunun abdest almış fakat ayaklarının üzerinde tırnak kadar bir yeri yıkamadan bırakmış olduğunu gördü. ResüluIlah aleyhissalâtu vesselâm, adama derhal müdâhaIe etti: "Git abdestini güzel kıl!" Adam gidip yeniden abdest aldı, sonra namazını kıldı." Müslim, Tahâret 31, (243); Ebu Dâvud, Tahâret 67, (171). | |
| | | |ŞehLâ| Admin
Mesaj Sayısı : 232 Nerden : Saturn :) Kayıt tarihi : 20/01/09
| Konu: Geri: KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum Cuma Şub. 06, 2009 7:00 pm | |
| 3578 - Ebu Dâvud'un bir diğer rivâyetinde Resülullah'ın ashabından biri şöyle anlatır: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, ayağının sırtında dirhem büyüklüğünde bir kısma su değmemiş olduğu halde namaz kılmakta olduğunu görmüştü, derhal abdesti ve namazı iade etmesini emretti." Ebu Dâvud, Tahret 173.
3579 - İbnu Amr İbni'l-As radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Beraber olduğumuz bir sefer sırasında, bir ara Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bizden geride kaldı sonra tekrar kavuştu. Bu sırada namaz vakti girmişti. Bizler de abdest alıyor, ayaklarımıza meshediyorduk. (Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm) yüksek sesle nida etti: "Ökçelerin ateşte vay hâline!" Bunu iki veya üç kere tekrarladı." Buhari, İlm 3, 30, Vudü 27, 29; Müslim, Taharet 25-28, (240-242); Muvatta, Taharet 5, (1, 19); Ebu Dâvud, Tahâret 46, (97); Nesâi, Tahâret 89, (1, 77, 78); Muvatta.
3580 - Müslim'in bir diğer rivayetinde şöyle denir: "Halk ikindi namazı sırasında acele etti ve bir kısmı alelacele abdest aldı. Biz onlara ulaştık. Ökçelerine su değmemiş, parlıyordu. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm: "Öçelerin ateşte vay hâline! Abdesti tam alın!'' buyurdular.'' Müslim, Tahâret 26, (241).
3581 - Tirmizi der ki: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam'dan şöyle rivâyet edildi: "Ökçe ve ayak çukurlarının ateşte vay haline." Tirmizi, Tahâret 31, (41).
3582 - Hz. Câbir radıyallahu anh'tan anlatıldığına göre, kendisine sarık üzerine meshetmekten sorulmuştu. Şu cevabı verdi: "Hayır, olmaz, su ile saça değilmelidir!'' Muvatta, Tahâret 38, (1, 35)
3583 - Hz. Sevbân radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bir seriyye göndermişti. Askerler soğukla karşılaşıp üşüdüler. Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a döndükleri zaman, onlara sarıklarının ve mestlerinin üzerine meshetmelerini emretti."
3584 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ı abdest alırken gördüm. Üzerinde çizgili kırmızı bir sarık vardı. Elini sarığın altına soktu, başının ön kısmını meshetti, sarığını çözmedi." Ebu Dâvud, Tahâret 57, (147).
3585 - Sâbit İbnu Ebi Safiyye anlatıyor: "Ebu Cafer'e -ki Muhammed el-Bâkır'dır- dedim ki: "Hz. Câbir radıyallahu anh, sana Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın uzuvlarını birer birer, ikişer ikişer ve üçer üçer yıkayarak abdest aldığını söyledi mi?" Bu soruma: "Evet!" diye cevap verdi." Bir rivâyette de: "Birer birer yıkayarak abdest aldı mı?" diye sordum; "evet!'' diye cevap verdi'' şeklinde gelmiştir.. Tirmizi, Tahâret 35 (45, 46)
3586 - Abdullah İbnu Zeyd radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm ikişer ikişer yıkayarak abdest aldı ve: "Bu, nur üzerine nurdur" buyurdu.''
3587 - Hz. Osman radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselam, uzuvlarını üçer üçer yıkayarak abdest aldı ve şöyle buyurdu: "Bu benim ve benden önceki diğer peygamberlerin ve İbrahim aleyhissalam'ın abdestidir." Rezin tahric etmiştir.
MİSVAK 3588 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Eğer ümmetim üzerine zahmet vermeyecek olsaydım, her namazda misvak kullanmalarını emrederdim." Buhari, Cum'a 8, Temenni 9; Müslim, Tahâret 42, (252); Muvatta, Tahâret 115, (1, 66); Ebu Dvud, Tahâret 115, (46); Tirmizi, Tahâret 18, (22); Nesâi, Tahâret 7, ( 1,12). Bu metin Sahiheyn'in metnidir. Muvatta'nın rivâyetinde: ". . her abdestte. . .'' denmiştir.
3589 - Ebu Dâvud ve Tirmizi'nin Zeyd İbnu Hâlil el-Cüheni radıyallahu anh'tan kaydettikleri rivâyet şöyledir: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini işittim: "Ümmetime zahmet vermeyecek olsam, her namazda misvak kullanmalarını emrederdim ve yatsı namazını da gecenin üçte birine kadar te'hir ederdim. Ebu Dâvud, Tahâret 25, (47); Tirmizi, Tahâret 18, (23).
3590 - Tirmizi şu ziyâdede bulundu: "Zeyd İbnu Hâlid, namaza geldiği zaman misvağı kulağının üstünde olurdu, tıpkı kâtibin, kulağı üstündeki kalemi gibi. Misvaklanmadan namaza durmazdı. Misvaklandıktan sonra yine yerine koyardı." Tirmizi, Tahâret 18, (23).
3591 - Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselam gece (namaza) kalktığı vakit ağzını misvakla ovalardı.'' Buhari, Cum'a 8, (2, 212), Vudü 73, Teheccüd 9; Müslim, Tahâret 45, (254); Ebu Dâvud, Tahâret 30, (55); Nesâi, Tahâret 2, (1, 8) Bu metin Sahiheyn'e aittir.
3592 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselam 'ın abdest suyu ve misvâkı (akşamdan hazırlanıp yanına) konulurdu. Gece kalkınca abdest bozar, sonra misvaklanırdı.''
3593 - Bir diğer rivâyette şöyle gelmiştir: "(Resülullah aleyhissalâtu vesselâm) gece veya gündüz yattığında ve kalktığında mutlaka abdest almazdan önce misvaklanırdı." Ebu Dâvud, Tahâret 27, 30, (51, 56, 57); Müslim; Tahâret 45, (253); Nesai, Tahâret 8, (1, 13), Metin Ebu Dâvud'a ait.
3594 - Yine Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Misvak ağız için temizlik vasıtasıdır. Rab Teâla için de rıza vesilesidir.'' Nesâi, Tahâret 5, (1, 10).
3595 - Hz. Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalatu vesselam'a uğramıştım. Elindeki bir misvakla dişlerini misvaklıyordu ve ü, ü diye bir ses çıkarıyordu, misvak ağzındaydı, sanki kusuyor gibiydi." Buhari, Vudü 73; Müslim, Tahâret 46, (255); Ebu Dâvud, Tahâret 26, (49); Nesâi, Tahâret 3, (1, 9).
3596 - İbnu Ömer radıyallahu anhüm anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Rüyamda gördüm ki, bir misvakla dişlerimi misvaklıyorum. İki kişi yanıma geldi, biri diğerinden büyüktü. Elimdeki misvakı onlardan küçük olana uzattım. Bana: "(Büyüğü) büyükle!'' dendi. Bunun üzerine misvağı büyük olana verdim.'' Buhari, Vudü 74; Müslim, Rü'ya 19, (2271).
Hadisi, Buhari muallak (senetsiz) olarak kaydetmiştir, Müslim ise senetli olarak kaydetmiştir. 3597 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm bana misvağını yıkamam için verirdi. (Teberrük için, yıkamazdan) önce kendim kullanırdım, sonra yıkayıp ona verirdim." Ebu Davud, Taharet 28, (52).
ELLERİN YIKANMASI 3598 - Hz. Ebü Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki: "Uykudan uyanınca, sizden hiç kimse, üç sefer yıkamadıkça ellerini kaba banmasın. Çünkü o, ellerinin geceyi (vücudunun neresinde geçirdiğini bilemez." Buhari, Vudü 26; Müslim, Tahâret 87, (278); Muvatta, Tahâret 9, (1, 21); Ebu Dâvud, Thâret 49, (103, 104, 105); Tirmizi, Tahâret 19, (24); Nesâi, Tahâret 1, (1, 6, 7).
İSTİNSAR, İSTİNŞAK VE MAZMAZA 3599 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim abdest alırsa istinsarda bulunsun (sümkürsün), kim taşla istinca yaparsa teklesin." Buhari, Vudü 25; Müslim, Tahâret 20, 22, (237); Muvatta, Tahâret 2, 3, (1,19); Ebu Dâvud, Tahâret 55, (140); Nesâi, Tahâret 70, 72, (1, 66, 67). 3600 - Müslim'in bir rivâyetinde şöyle gelmiştir: "Sizden biri abdest alınca burnuna su çeksin, sonra sümkürsün." Müslim, Tahâret 20, (237). Bir diğer rivâyette: "...Burun deliklerine su çeksin, sonra sümkürsün'' şeklindedir. Müslim, Tahâret 21, (237).
3601 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Biriniz uykudan uyandığı zaman üç kere sümkürsün. Zirâ şeytan, burnunun içinde geceler.'' Buhari, Bed'ül-Halk 11, (6, 243); Müslim, Tahâret 23, (238); Nesâi, Tahâret 73, (1, 67).
3602 - Abdullah İbnu Zeyd radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm'ı bir avuç su ile hem mazmaza hem de istinşak yaparken gördüm, bunu üç kere yapmıştı.'' Tirmizi, Tahâret 22, (28).
3603 - Talha İbnu Musarrıf an ebihi an ceddihi radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanına girdim, abdest alıyordu. Su yüzünden ve sakalından göğsüne akıyordu. Mazmaza ve istinşakın arasını da ayırmıştı." Ebu Dâvud, Tahâret 54, (139).
3604 - Hz. Ali radıyallahu anh 'tan anlatıldığına göre, su istemiş ve mazmaza ve istinşak yapmış, sol eliyle sümkürmüş sonra da: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın temizliği böyleydi '' demiştir. Nesâi, Tahâret 74, (1, 67). | |
| | | |ŞehLâ| Admin
Mesaj Sayısı : 232 Nerden : Saturn :) Kayıt tarihi : 20/01/09
| Konu: Geri: KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum Cuma Şub. 06, 2009 7:00 pm | |
| SAKAL VE PARMAKLARI HİLALLEMEK 3605 - Osman İbnu Affân radıyallahu anh'ın anlattığına göre, Resülullah aleyhissalâtu vesselâm sakalını hilâlliyor idi." Tirmizi, Tahâret 23, (31).
3606 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm abdest alınca bir avuç su alır, onu çenesinin altına tutup onunla sakalını hilâller ve: "Aziz ve Celil olan Rabbim böyle emretti" derdi." Ebu Davud, Tahâret 56, (145).
3607 - Müstevrid İbnu Ş'eddâd radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ı gördüm. Abdest aldığı zaman ayaklarının parmaklarını serçe parmağı ile hilâlliyordu." Tirmizi, Tahâret 30, (40); Ebu Dâvud, Tahâret 58, (148).
3608 - Lakit İbnu Sabıra radıyallahu anh anlatıyor: "Dedim ki: "Ey Allah'ın Resülü! Bana abdestten haber ver!'' Aleyhissalâtu vesselâm: "Abdesti tam al, parmaklar arasını hilâlle, istinşak'da mübâlağa yap, oruçlu olursan mübalâğa yapma'' buyurdu.'' Ebu Dâvud, Tahâret 55, (142, 143, 144); Tirmizi, Tahâret 30, (3 8); Nesâi, Tahâret 71, 92, (1, 66, 79).
KULAKLARI MESHETMEK 3609 - Rebi' Bintu Mu'arrız radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm abdest aldı, (bu esnada) elini kulaklarının hücresine soktu." Ebu Dâvud, Tahâret 50, (131). 3610 - Nâfi merhum anlatıyor: "İbnu Ömer, kulakları için suyu parmağıyla alırdı." Muvatta, Tahâret 37, (1, 34).
ABDESTİ TAM ALMAK 3611 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: "Ümmetim, Kıyamet günü çağırıldıkları vakit abdestin izi olarak (nurdan) bir parlaklıkları olduğu halde gelirler. Öyleyse kimin imkanı varsa parlaklığını artırsın." 3612 - Bir diğer rivâyette şöyle gelmiştir: "Ebu Hüreyre radıyallahu anh abdest aldı, yüzünü yıkadı, ellerini yıkadı, ellerini yıkarken nerdeyse omuza kadar yıkıyordu. Sonra ayaklarını yıkadı ve nerdeyse bacaklarına kadar yükseldi. Sonra dedi ki: "Ben Resulullah aleyhissalâtu veselâm'ın, "Ümmetim Kıyamet günü (abdest uzuvlarındaki) parlaklıkla gelir..." Gerisi yukarıdaki gibi devam ediyor.
3613 - Müslim'in diğer bir rivâyetinde şöyle denmiştir: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın "...Mü'minin zineti, abdestin yükseldiği yere kadar yükselir..." Buhar'i, Vudü 3; Müslim, Taharet 34, 35, 40, (246, 250); Nesai, Tahâret 110, (1, 94, 95).
SUYUN MİKTARI 3614 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (miktarca) bir sâ'dan beş müdd 'e kadar olan su ile yıkanır, bir müdd su ile de abdest alırdı.'' Bir başka rivâyette: "... beş mekkûk ile yıkanır, bir mekkûk iIe de abdest alırdı" denmiştir. Bir diğer rivâyette: " . . beş. . '' denmiştir. Tirmizi'nin rivâyetinde "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Abdest için iki rıtl su kafidir.'' Ebu Dâvud'un rivâyetinde: "...Resülullah aleyhissalâtu vesselâm iki rıtl ihtivâ eden kapla abdest alır, bir sâ' ile guslederdi '' denmiştir. Buhari, Vudü 47; Müslim, Hayz 51, (325); Ebu Dâvud, Tahâret 44, (95); Tirmizi, Salât 425, (609); Nesâi, Tahâret 59, (1, 57, 58).
3615 - Sefine radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ı bir sa' miktarındaki su cenâbetten yıkar, bir müdd su da abdestine yeterdi." Müslim, Hayz 52, (326); Tirmizi, Tahâret 42, (56).
3616 - Ümmü Ammâre radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm abdest aldı. Bu maksadla kendisine içerisinde üçte iki müdd miktarında su bulunan bir kab getirilmişti.'' Ebu Dâvud, Tahâret 44, (94); Nesâi, Tahâret 59, (1, 58). Nesâi şunu ilâve etmiştir: "Şu'be der ki: "Ben, Aleyhissalâtu vesselâm'ın kollarını yıkadığını ve onları ovduğunu, kulaklarının iç kısmını meshettiğini öğrendim. Ancak kulakların dışını da meshettiğini bilmiyorum."
3617 - Abdullah İbnu Zeyd radıyallahu anh anlatıyor: "Bize Resülullah aleyhissalâtu vesselâm gelmişti. Kendisine bakır kapta su getirdik, onunla abdest aldı." Ebu Dâvud, Tahâret 47, (100).
3618 - Ubey İbnu Ka'b radıyallahu anh anlatıyor: "ResüIullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Abdest (sırasın)da vesvese veren bir şeytan vardır. Adı da el-Velehân'dır. Öyleyse suyun vesvesesinden kaçının." Tirmizi, Tahâret 43, (57).
MENDİL 3619 - Hz. Aişe radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın abdest aldıktan sonra kurulandığı bir bezi vardı.'' Tirmizi, Tahâret 40, (53).
3620 - Hz. Mu'âz radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ı gördüm, abdest alınca elbisesinin bir kenarıyla yüzünü siliyordu.'' Tirmizi, Tahâret 40, (54).
DUA VE BESMELE 3621 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular: "Abdesti olmayanın namazı yoktur. Üzerine Allah'ın ismini zikretmeyen kimsenin abdesti de abdest değildir." Ebu Dâvud, Tahâret 48, (101).
3622 - Rabâh İbnu Abdirrahmân İbni Ebi Süfyân İbnu Huveytip an ceddihâ an ebihâ 'dan rivâyete göre demiştir ki: "Ben Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ı işittim. Diyordu ki: "Üzerine Allah'ın ismini zikretmeyen kişinin abdesti yoktur." Tirmizi, Tahâret 20, (25).
3623 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm'ı işittim. Diyordu ki: "Kim abdestinin başında Allah'ı zikrederse bedeninin tamamı temizlenir. Eğer Allah'ın ismini zikretmezse bu kimsenin sadece abdest uzuvları temizlenir." Rezin tahric etmiştir. Feyzu'I-Kadir, 6, 128).
3624 - Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a geldim, abdest alıyordu. Şu duayı okuduğunu işittim: "Allahümma'ğfirli zenbi ve vassi'li fi dâri ve bârik li fi rızki (Allah'ım günahımı mağfıret et, evimi bana genişlet, rızkımı bana mubârek kıl." Rezin tahric etmiştir. İbnu's-Sünni Amelü'I-yevm ve'I-Leyl, 5, 10.
YEL 3625 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ses ve koku olmadıkça abdest alınmaz.'' Bir rivâyette şöyle gelmiştir: "Biriniz mescidde iken, kabaları arasında bir yel hissetse ses işitmedikçe veya koku duymadıkca dışarı çıkmasın.''
3626 - "Sizden biri, karnında bir şeyler hissetse ve fiilen çıkıp çıkmadığı hususunda tereddüd içinde kalsa, bir ses işitmedikçe veya bir koku duymadıkça mescidden çıkmasın."
3627 - Ebu Dâvud'da şöyle gelmiştir: "Biriniz namazda iken, dübüründe bir hareket hissetse ve abdestinin bozulup bozulmadığı hususunda tereddüde düşse, bir ses işitmedikçe veya bir koku duymadıkça mescidi terketmesin."
Müslim, Hayz 99, (362); Tirmizi, Tahâret,56, (74, 75); Ebu Dâvud, Taharet 68, (177). 3628 - Abdullan İbnu Zeyd radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu veselâm'a, namazda iken hayaline abdesti bozuldu gibi gelen bir adamdan bahsedilmişti. Şöyle ferman buyurdular: "Sesi işitip kokuyu duymadıkça namazı sakın terketmesin.''
3629 - Ebu Dâvud bir rivâyette şu ziyadede bulunmuştur: "Biriniz mescide girince, kabaları arasında bir şey hissedecek olsa, çıkanın sesini işitmedikçe sakın mescidden dışarı çıkmasın.'' Buhari, Vudü 4, 34, Büyü 5; Müslim, Hayz 98, (361); Ebu Dâvud, Tahâret 68, (176); Nesâi, Tahâret 116, (1, 99).
3630 - Ali İbnu Talk (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Biriniz namazda yellenirse derhal namazdan çıksın, abdest alsın ve namazı iade etsin." Ebu Dvud, SaIât 193, (1005).
3631 - Bu hadisin Tirmizi'deki lâfzı şöyle: "Bir bedevi gelerek: "Ey Allah'ın Resulü! bizden bir kimse çölde bulunsa, azıcık bir yel kaçırsa, suyu da az ise ne yapmalıdır)?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselam: "Sizden biri yellenecek olursa abdest alsın. Kadınlara da arkalarından temas etmeyiniz. Bilesiniz ki Allah hakk(ın sorulması ve açıklanmasıyla ilgili hususlarda sizden) utanma talebinde bulunmaz." Tirmizi, Radâ 12, (1164-1166).
MEZİ 3632 - Muhammed İbnu Hanefiye anlatıyor: "Hz Ali radıyallahu anh dedi ki: "Ben mezisi akan bir kimseydim. Bunun hükmü hususunda -kızı hanımım olması sebebiyle- Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'a soramamıştım. Mikdâd İbnu'l-Esved radıyallahu anh'a söyledim, o sordu. Şu cevabı almıştık: "(Mezisi gelen kimse) zekerini yıkar ve abdest alır."
3633 - Muvatta ve Ebu Dâvud'un rivayetIerinde Mikdâd şöyle demiştir: "Hz. Ali radıyallahu anh, bana, kendisi için Resûlullah'tan: "Kadınına yakınlaşınca mezisi akan kimseye ne gerektiği hususunda sormamı söyledi. Ali ilâveten dedi ki: "Zira yanımda Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın kızı var, bu sebeple bizzat sormaktan utanıyorum." Mikdâd der ki: Ben bu mesele hakkında Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'a sordum. Şu cevabı verdi: "Biriniz buna rastlarsa fercini su ile yıkasın. Namaz abdesti ile abdest alsın." Ebu Dâvud bir başka rivâyette şu ziyadeyi kaydeder: "...zekerini ve iki husyesini yıkasın." Buhari, Gusl 13, İlm 51, Vudü 34; Müslim, Hayz 17, (303); Muvatta, Tahâret 53, (140); Tirmizi, Tahâret 83, (114); Nesâi, Taharet 112, (1, 96, 97) Gusl 28, (1, 213); Ebu Dâvud, Tahâret 93, (206, 207, 208, 209).
3634 - Yine Ebu Dâvud'un bir diğer rivâyeti şöyledir: "Hz. Ali radıyallahu anh dedi ki: "Ben mezisi akan bir kimseydim, yıkanmaya başladım. (Sonunda) sırtım çatlayacak hale geldim. Durumu Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'a zikrettim -veya ona zikredildi-. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm: Öyle yapma, (her seferinde yıkanma)! Meziyi gördün mü, zekerini yıka, sonra da namaz abdestiyle abdest al. Ancak meni atacak olursan o zaman yıkan!" buyurdular." Ebu Dâvud, Tahâret 93, (203).
3635 - Sehl İbnu Hüneyf radıyallahu anh anlatıyor: "Ben mezi akıntısından epey bir sıkıntıda idim. Bu yüzden sık sık gusül yapıyordum. Sonunda Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'a bu husustan sordum. Bana: "Meziden dolayı sana abdest kâfidir!" buyurdular. "Ey Allah'ın Resülü! elbiseye değen meziden ne yapmalıyım?'' dedim. "Bir avuç su alıp, bunu, mezinin değdiğini zannettiğin yerlere serpmen sana yeterlidir!" cevabını verdi.'' Ebu Dâvud, Tahâret 83, (210); Tirmizi, Tahâret 84, (115); İbnu Mâce, Tahâret 70, (506).
3636 - Abdullah İbnu Sa'd el-Ensâri radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'dan guslü gerektiren şeyler nelerdir, sudan sonra olan sudan sordum. Şu cevabı verdi: "Bu mezidir. Her erkek mezi ifrâz eder. Mezi akınca fercini ve husyelerini yıkarsın, ve namaz abdestiyle de abdest alırsın." Ebu Dâvud, Tahâret 83, (211).
3637 - Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Ben de (meziyi), kendimden ipek ipliği gibi iner görürdüm. Öyleyse bunu sizden biri görünce (telaşlanmayıp) zekerini yıkasın ve namaz abdestiyle abdest alsın." Burada meziyi kastetmiştir.- " Muvatta, Tahâret 54, (1, 41). | |
| | | |ŞehLâ| Admin
Mesaj Sayısı : 232 Nerden : Saturn :) Kayıt tarihi : 20/01/09
| Konu: Geri: KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum Cuma Şub. 06, 2009 7:01 pm | |
| KUSMUK 3638 - Ebu'd-Derdâ radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm (bir keresinde) kustu ve abdest aldı.'' Ma'dân der ki: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ın âzadlısı Sevban radıyallahu anh'a Şam câmiinde rastladım. Bu meseleyi ona hatırlattım ve ondan (mahiyetini) sordum. Şu cevabı verdi: Doğru söylemiş, o zaman abdest suyunu da Resulullah (aleyhissalatu vesselam)'ın kendilerine ben dökmüştüm." Ebu Dâvud, Savm 32, (2381); Tirmizi, Tahâret 63, (87).
KAN 3639 - Misver İbnu Mahreme'nin anlattığına göre: "Ömer İbnu'I-Hattab radıyallahu anh'ın hançerlendiği gece huzuruna girdi ve Ömer'i sabah namazı için uyandırdı. Ömer radıyallahu anh: "Namazı terkedenin İslam'dan nasibi yoktur!'' buyurdu. Sonra Ömer, yarasından kan aktığı halde namaz kıldı.'' Muvatta, Tahâret 51, (1, 3 9-40).
3640 - Hz Cabir (radıyallahu anh) anlatıyor "Resulullah aleyhissalâtu vesselam'la birlikte Zâtu'r-Rikâ' gazvesine çıktık. (Askerlerden) bir kişi, müşriklerden birinin hanımına temasta bulundu. Kocası da: "Muhammed'in Ashabından kan dökmeden geri dönmeyeceğim'' diye yemin etti. Evinden çıkıp Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ı tâkibe koyuldu. Resulullah aleyhissalâtu vesselâm bir verde mola verdi ve: "Kim bizi (nöbet tutup) koruyacak?'' diye sordu. Muhacir ve Ensâr'dan birer adam vazifeyi üzerlerine aldılar. ResuIullah aleyhissalâtu vesselâm, bunlara: "Şu geçidin girişini tutun (orada bekleyin)!'' diye ferman buyurdu. Bu iki zat, geçidin ağzına gelince Muhacirden olanı, yattı. Ensâri de namaz kılmaya başladı. Derken tâkipçi adam da oraya geldi. (Namazdaki nöbetçinin) silüetini görünce anladı ki, bu, askerlerin koruyucusudur, derhal bir ok attı ve ok, eliyle koymuşcasına hedefini buldu. Ensari oku çıkarıp (namazına devam etti). Müşrik (isabet ettiremedim düşüncesiyle atmaya devam etti.) Öyleki üçüncü okunu da attı. Ensâri de (yaraya aldırmadan) aynı şekilde namazına devam etti. Bir müddet sonra arkadaşı uyandı. (Müşrik bunların iki kişi olduğunu görünce) yerinin farkına vardıklarını anladı ve kaçtı. Muhâcirden olan zât, Ensari arkadaşındaki kanı görünce: "Sübhânallah! Sana ilk oku atınca beni niye uyandırmadın?" diye sordu. Arkadaşı: "Öyle bir sure okuyordum ki, kesmek istemedim '' diye cevapladı.'' Ebu Dâvud, Tahâret 79, (198).
KADINA DEĞME 3641 - Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) kadınlarından birini öptü, sonra dönüp namaza gitti, abdest tazelemedi. Urve rahimehullah der ki: "Kendisine: "Bu, sizden başka bir hanımı olmamalı!" dedim, Hz. Aişe gülmekle cevap verdi.'' Ebu Dâvud, Tahâret 69, ( 178, 179,180); Tirmizi, Tahâret 63, (86); Nesâi, Tahâret 121, (1,104); İbnu Mâce, Tahşet 69, (502).
3642 - İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)'in şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Erkeğin hanımını öpmesi ve ona eliyle dokunması hep mülamese (değme) sayılır. Öyleyse kim hanımını öperse veya eliyle dokunursa abdest alması gerekir." Bu rivayetin bir benzeri İbnu Mes'ud'dan gelmiştir. Muvatta, Tahâret 64, (1, 43).
3643 - Übeyy İbnu Ka'b (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü, dedim, bir kimse hanımıyla cima yapsa fakat inzal olmasa yıkanması gerekir mi?" "Kadına değen kısmını yıkar, sonra abdest alır ve namaz kılar!" buyurdular." Buhari, Gusl 29, Müslim, Hayz 85, (346).
FERCE DEĞMEK 3644 - Talk İbnu Ali (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanına geldik. (Biz huzurlarında iken) bir adam geldi. Sanki o bir bedevi idi. "Ey Allah'ın Resulü! dedi, kişi abdest aldıktan sonra zekerine değerse ne gerekir (abdesti bozulur mu, bozulmaz mı?) '' Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) şu cevabı verdi: "O, kendisinden bir parça değil midir?" Ebu Dâvud, Tahâret 71, (182, 183); Tirmizi, Tahâret 62, (85); Nesâi, Tahâret 120, (1,101). Bu metin Tirmizi'nindir.
3645 - Büsre Bintü Saffan (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "ResululIah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Zekerine değen abdest almadıkça namaz kılmasın.'' Tirmizi, Tahâret 61, (82, 83, 84); Muvatta, Tahâret 58, (1; 42); Ebu Dâvud, Tahâret 70, (181); Nesâi, Taharet 118, (1, 100).
3646 - Mus'ab İbnu Sa'd İbni Ebi Vakkâs (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben, Sa'd İbni Ebi Vakkâs (radıyallahu anh)'a Kur'an tutuyordum. Bir ara kaşındım. Sa'd: "Her halde zekerine değdin?'' dedi. Ben "evet!" deyince: "Kalk, abdest al!'' emretti. Ben de gidip abdest alıp geri döndüm." Muvatta, Tahâret 59, (1,42).
3647 - Nafi rahimehullah anlatıyor: "Ben, bir sefer sırasında İbnu Ömer (radıyallahu anh)'le beraberdim. Güneş doğduktan sonra onun abdest alıp namaz kıldığını gördüm. Kendisine: "Bu, şimdiye kadar kıldığınızı hiç görmediğim bir namaz!'' dedim. Şu açıklamayı yaptı: "Sabah namaz kılmak üzere abdest aldım sonra fercime dokundum. Sonra da abdest almayı unuttum (ve namaz kıldım. Şimdi bu durumu hatırlayınca) yeniden abdest alıp namazımı iade ettim.'' Muvatta, Tahâret 60, (1, 42, 43).
UYKU, BAYILMA; KENDİNDEN GEÇME 3648 - Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah'ın ashabı uyurlar, sonra abdest almadan namaz kılarlardı: (Enes'ten bunu rivayet eden) Katade'ye: "Bu sözü Enes'ten bizzat işittin mi?" diye sorulmuştu: "Vallahi evet!" diye te'yid etti." Müslim, Hayz 125, (376); Ebu Dâvud, Tahâret 80, (200); Tirmizi, Tahâret 58, (78).
3649 - İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ)'den anlatıldığına göre, oturarak uyur, sonra kalkar, abdest almadan namaz kılardı."
Muvatta 3650 - Hz. Ali (radıyallahu ahh) anlatıyor: "Gözler, halkanın bağıdır, öyleyse uyuyan abdest alsın." Ebu Dâvud, Tahâret 80, (203).
3651 - İbnu Abbas (radıyallahu anhümâ)'ın anlattığına göre, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'ı secde halinde uyurken görmüş ve hatta Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) horlayıp solumuş, sonra kalkıp (abdest almadan) namaz kılmıştır. İbnu Abbas der ki: "Ey Allah'ın Resulü dedim, siz uyudunuz, (abdestiniz bozulmuş olmalı değil mi)?" Bana şu açıklamayı yaptı: "Abdest, yatarak uyuyana gerekir. Zira yatarak uyuyunca mafsalları rahâvet basar.'' Tirmizi, Taharet 57, (77); Ebu Dâvud, Tahâret 80, (202); Nesâi, Ezân 41, (2, 30).
3652 - Ubeydullah İbnu Abdillah İbni Utbe anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'nin yanına girip, kendisine: "Bana Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın hastalığından bahsetmez misiniz?'' dedim. "Elbette '' dedi ve anlattı: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) 'ın hastalığı ağırlaşmıştı. Bir ara: "Halk namazı kıldı mı?'' diye sordu. "Hayır ey Allah'ın Resülü, sizi bekliyorlar '' dedik. "Benim için leğene su koyun!" emrettiler. Dediğini yaptık. Yıkandılar. Sonra kalkmaya çalıştı. Ancak üzerine baygınlık geldi. Az sonra açıldı. Tekrar: "Halk namazı kıldı mı?" diye sordu. "Hayır, ey Allah'ın Resulü, sizi bekliyorlar!'' dedik. Halk oturmuş, yatsıyı kılmak üzere Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı bekliyordu." Buhari, Ezân 51, 39, 46, 47, 67, 68, 70, Vudü 45, Hibe 14, Farzu'1-Hums 4, Enbiya 19, Megazi 83, Tıbb 21, İti'sâm 5; Müslim, Salât 90, (418); Nesâi, İmamet 40, (2,101, 102). Bu rivâyet Buhari ve Müslim tarafından tahric edilen uzunca bir rivayetten bir parçadır. 3653 - Esma Bintu Ebi Bekr (radıyallahu anhümâ), küsuf namazıyla ilgili rivayetinde der ki: "..Ben de (Resulullah'a uyarak) namaza durdum. (Namazı öylesine uzattı ki) üzerime baygınlık geldi. Başımın üzerine su dökmeye başladım." Urve rahimehullah der ki: "Abdest almadı. '' Buhari, Vudü 37 İlm 24, Küsuf , 10, 11, Sehv 9, Itk 3, İ'tisam 2; Müslim, Küsuf 11, (905). ABDEST GEREKTİREN | |
| | | |ŞehLâ| Admin
Mesaj Sayısı : 232 Nerden : Saturn :) Kayıt tarihi : 20/01/09
| Konu: Geri: KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum Cuma Şub. 06, 2009 7:01 pm | |
| ABDESTİN TERKİ 3655 - İbnu Abbâs (radıyallahu anhümâ) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) koyun budu yedi ve namaz kıldı, abdest almadı.'' Buhari, Vudü 50, Et'ime 18; Müslim, Hayz 91, (354); Muvatta, Tahâret 91, (1, 25); Ebu Dâvud, Tahâret 75, (187); Nesai, Tahâret 123, (1, 108). Buhari'nin bir başka rivayetinde: "Tencereden eliyle etli kemik aldı'' denmiştir. Müslim'in bir rivayetinde: "Budu kemirdi, sonra namaz kıldı, abdest tazelemedi'' denmiştir.
3656 - Amr İbnu Ümeyye ed-Damri (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı gördüm, elindeki koyun budundan parça kesiyordu, ezan okundu. Hemen et dildiği bıçağı bırakıp namaza koştu, abdest almadı." Buhari, Vudü 50, Ezan 43, Cihad 92, Et'ime 20, 26; Müslim, Tahâret 92, (355); Tirmizi, Et'ime 33, (1837).
3657 - Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) çıktı, beraberinde ben de vardım. Ensârdan bir kadına uğradı. Kadın ona bir koyun kesti. Bir tabak tâze hurma getirdi, ondan yeyip sonra öğle için abdest aldı ve namaz kıldı. Sonra (namazdan) ayrıldı. Kadın ona koyundah arta kalan bir şeyler getirdi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselam) onu da yiyip ikindiyi kıldı, bu sırada abdest almadı." Muvatta, Tahâret 25, (1, 27); Tirmizi, Tahâret 59, (80); Ebu Dâvud, Tahâret 75, (191,192); Nesâi, Tahâret 23, (1,108). Bu Tirmizi'nin lafzıdır. Ebu Dâvud ve Nesai'nin rivayetinde: "Resulullah'ın son iki icraatından biri ateşin değiştirdiğinden abdest almayı terketmekti'' denmiştir.
3658 - Ubeyd İbnu Sümâme el-Murâdi anlatıyor: "Abdullah İbnu'I-Hâris İbni Cez' (radıyallahu anh), Mısır'a yanımıza geldi. Kendisi Resulullah (aleyhissalatu vesselâm)'ın ashabından idi. Mısır Camii'nde şu hadisi anlatırken işittim: "Ben, öyle hatırlıyorum ki, Resulullah (aleyhissalâtu vesselam)'la bir adamın evinde oturan yedi kişiden yedincisi veya altıdan altıncısıydım. Derken Bilâl (radıyallahu anh) geçti ve ezan okudu. Biz de çıktık. Giderken bir adama uğradık tenceresi ateş üstündeydi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona: "Tenceren yeterince pişti mi?'' diye sordu. Adam: "Evet, annem babam sana feda olsun!" dedi. Resulullah bunun üzerine bir parça aldı. Çiğnemesi devam ederken namaz için iftitah tekbiri aldı. Ben bu sırada ona bakıyordum." Ebu Dâvud, Tahâret 75, (193).
3659 - Süveyd İbnu'n-Nu'mân (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hayber Seferine Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte çıktık. Hayber yakınlarında olan Sahbâ'ya vardığımız zaman Resulullah aleyhissalâtu vesselâm ikindi namazını kıldı. Namaz bitince yiyecek getirilmesini ferman buyurdu. Sadece kavut getirilmişti. Bunun su ile ıslatılmasını emir buyurdu. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)da, biz de ondan yedik. Sonra akşam namazına kalktı. Ağzını mazmaza etti. Biz de ağızlarımızı mazmaza ettik. Fakat abdest almadı." Buhari, Vudü 51, 54, Cihâd 123, Megazi 35, 38, Et'ime 7, 9, 51; Muvatta, Tahâret 20, (1, 26); Nesâi, Tahâret 124, (1, 108, 109).
3660 - Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm süt içti. Ne mazmaza yaptı, ne abdest aldı; namazını kıldı."
DEVE ETLERİ 3661 - Câbir İbnu Semure (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelerek: "Koyun eti sebebiyle abdest alayım mı?'' diye sordu. "Dilersen abdest al, dilemezsen alma!" diye cevap verdi. Adam bunun üzerine: "Deve eti sebebiyle abdest alayım mı?'' diye sordu. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu sefer: "Evet, deve eti sebebiyle abdest al!" cevabını verdi. Adam tekrar: "Koyun ağıllarında namaz kılayım mı?'' diye bir başka sual sordu: "Evet!'' cevabını aldı. Tekrar sordu: "Pekala, deve ağıllarında namaz kılayım mı?'' "Hayır!'' buyurdu Aleyhissalâtu vesselam." Müslim, Hayz 97, (360).
3662 - Ebu Dâvud ve Tirmizi'de Berâ (radıyallahu anh)'nın rivayetlerine göre Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle demiştir: "Deve ağıllarında namaz kılmayın, çünkü onlar şeytandandır." Koyun ağıllarından soruldu: "Oralarda kılın, çünkü onlar berekettir'' buyurdular.'' Ebu Dâvud, Tahâret 72, (184); Tirmizi, Tahâret 60, (81).
MÜTEFERRİK HADİSLER 3663 - İbnu Mes'ud (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz, yollarda ayağa bulaşan pislik sebebiyle abdest tazelemezdik." Ebu Dâvud, Tahâret 81, (204); İbnu Mâce, İkamet 67, (1041).
3664 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam izarını sarmış olarak namaz kılarken, Resulullah (aleyhissalatu vesselâm) ona: "Git, abdest al!" ferman buyurdu. Adam gitti abdest aldı, sonra şelip (tekrar namaza durdu. Resulûllah (aleyhissalâtu vesselâm) tekrar): "Git abdest al!" emretti. Adam gitti, abdest aldı, geri geldi. Bir adam: "Ey Allah'ın Resulü, ona niye abdest almasını emir buyurdunuz?'' diye sordu. "O, dedi, izârını sarkıtmış olarak namaz kılıyordu. Allah, izarını sarkıtan erkeğin namazını kabul buyurmaz!'' Ebu Dâvud, Libas 28, (4086). | |
| | | |ŞehLâ| Admin
Mesaj Sayısı : 232 Nerden : Saturn :) Kayıt tarihi : 20/01/09
| Konu: Geri: KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum Cuma Şub. 06, 2009 7:01 pm | |
| MEST ÜZERİNE MESHETMEK 3665 - Muğire İbnu Şu'be (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'la beraberdim. Bana: "Ey Muğire, su kabını al!'' emretti. Ben de onu aldım. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (la tenhaya gittik. O) benim gözümden kayboldu, kaza-yı hâcet yaptı, (geri döndü). Üzerinde Şâmi bir cübbe vardı. (Abdest almak için hazırlık yaptı. Cübbesinin yenlerini çemreyip) kollarını çıkarmaya çalıştı. Ancak (yenler) dardı. Ellerini (yenlerin uç kısmından geri çıkarıp cübbeyi sırtına koyup kollarını) alttan çıkardı. Ben su döktüm, namaz için abdest aldı. Mestleri üzerine meshetti, sonra namaz kıldı."
3666 - Bir diğer rivâyette: "Mestlerini çıkarmada yardımcı olmak için eğildim. Bana: "Bırak onları, zirâ ben, abdestli olarak mestlerimi giyindim" buyurdu ve üzerlerine meshetti.'' Bu Sahiheyn'in lâfzıdır.
3667 - Müslim merhumun bir diğer rivayetinde: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) mestleri, başının ön kısmı (alnı) ve sarığı üzerine meshetti '' denilmiştir.
3668 - Ebu Dâvud'un bir diğer rivayetinde: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) mestleri üzerine meshetmişti; ben: "Ey Allah'ın Resulü! yoksa unuttunuz mu?'' dedim. "Bilakis, dedi, belki sana unutturuldu. Aziz ve celil olan Rabbim, bana böyle emretti.'' Buhari, Vudü 48, 3 5, 49, Salât 7, 25, Cihâd 90, Megâzi 80, Libâs 10, 11; MüsIim, Taharet 77, 79, 81, 82, (274); Muvatta, Tahâret 42, (1, 36); Ebu Dâvut, Tahâret 59; (149, 150; 151); Tirmizi, Tahâret 72, (97, 98, 99, 100); Nesâi, Tahâret 96, 97, 100, 87, (1, 82, 83, 84, 76). 3669 - Hz. Bilal (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) mestleri ve örtüsü üzerine meshetti."
3670 - Ebu Dâvud'un rivayetinde şöyle denmiştir: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ihtiyacı için (araziye) çıkardı. Ben de O'na su taşırdım. (Kaza-yı hâcet yapınca) abdest alırdı. Bu sırada sarığı ve "bot'' ları üzerine meshederdi." Müslim, Tahâret 84, (275); Ebu Dâvud, Tahâret 59, (153); Tirmizi, Tahâret 75, (101); Nesâi, Tahâret 86, 96 (1, 75, 81).
3671 - Ebu Übeyde İbnu Muhammed İbni Ammâr İbni Yâsir anlatıyor: "Câbir İbnu Abdillah (radıyallahu anh)'a mest üzerine meshetme hususunda sordum. "Ey kardeşimin oğlu, bu sünnettir '' buyurdu. Bunun üzerine sarık üzerine meshetme hakkında sordum: "Saça meshet!'' diye cevap verdi.'' Tirmizi, Tahâret 75, (102).
3672 - Cerir İbnu Abdillah el-Beceli (radıyallahu anh)'nin anlattığına göre, Cerir, abdest alıp mestleri üzerine meshedince, kendisine: "Mest üzerine mesh mi yapıyorsun'' diye sormuşlardır. O da: "Evet demiştir, ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı gördüm. Bevletti sonra abdest aldı. (Sıra ayaklarına gelince, yıkamayıp) mestlerinin üzerine meshetti '' dedi. Buhari, Salât 25; Müslim, Tahâret 73, (272); Tirmizi, Tahâret 70, (93); Nesâi, Tahâret 96, (1, 81). A'meş der ki: "İbrahim Nehâ'i dedi ki: "Bu hadis, Abdullah İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'un ashabını taaccübe (hayrete) sevkediyordu, çünkü Cerir (radıyallahu anh)'in müslüman oluşu Mâide süresinin nüzülünden sonra idi."
3673 - Ebu Davud'un rivayetinde Cerrr şöyle demiştir: "Meshetmekten beni ne alıkoyacak? Zira ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı meshederken gördüm!'' Bu sözü üzerine Cerir'e: "Bu, Mâide suresinin nüzûlünden önceydi'' dendi de şu cevabı verdi: "Hayır! Ben kesinlikle Maide suresinin nüzûlünden sonra müslüman oldum." Ebu Dâvud, Tahâret 59, (154).
3674 - Hz. Büreyde (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Mekke'nin fethedildiği gün, beş vakit namazın hepsini tek bir abdestle kıldı ve mestlerine meshetti. Hz. Ömer (radıyallahu anh): "Bugün, hiç yapmadığın bir şeyi yaptın!'' dedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Âmmden (bilerek) yaptım ey Ömer" cevabını verdi.'' Müslim, Taharet 86, (277); Ebu Dâvud, Tahâret 66, (172); Tirmizi, Tahâret 45, (61); Nesai, Tahâret 101, (1, 86). Tirmizi ve Nesai'nin rivâyetinde mesh'in zikri geçmez.)
3675 - Hz. Mugire (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) abdest aldı ve çoraplarının ve ayakkabılarının üzerine meshetti. Ebu Dâvud, Tahâret 61, (159); Tirmizi, Tahâret 74, (99). Ebu Dâvud der ki: "İbnu Mehdi, bu hadisi rivâyet etmezdi. Çünkü Muğire (radıyallahu anh)'den bilinene göre Aleyhissalâtu vesselam mestlerine meshediyordu." Yine Ebu Dâvud der ki: "Bu hadis Ebu Musa el-Eş'ari (radıyallahu anh) tarafından da rivâyet edilmiştir: "Aleyhissalatu vesselam çorapları üzerine meshetti." Ancak bu rivâyet muttasıl ve kuvvetli değildir, (zayıftır). Ebu Dâvud der ki: "Çorap üzerine Ali İbnu Ebi Tâlib, İbnu Mes'üd, Bera İbnu Azib, Enes İbnu Mâlik, Ebu Ümame, Sehl İbnu Sa'd ve Amr İbnu Hureys (radıyallahu anhüm ecmain) ecmain de meshetmiştir. Bu tatbikat Ömer İbnu'I-Hattâb ve İbnu Abbâs (radıyallahu anhüm)'dan da rivayet edilmiştir.
3676 - Evs İbnu Evs es-Sakafi (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ben, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı bir kavmin kuyusuna gelmiş, abdest alırken gördüm. Abdestini aldı, ayakkabılarına ve ayaklarına meshetti." Ebu Dâvud, Tahâret 62, (160).
3677 - Muğire (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm mestin üst ve aşağı kısımlarını meshederdi."
3678 - Ebu Dâvud'un rivayetinde şöyle gelmiştir: "Resulullah aleyhissalâtu vesselam mestlerinin sırtlarına meshederdi." Tirmizi'nin bir başka rivâyetinde de böyle denmiştir. Tirmizi 72, 73, (97, 98); Ebu Davud, Tahâret 63, (161, 165); Nesâi, Tahâret 63, (1, 62).
3679 - Hz. AIi (radıyallahu anh) buyurdular ki: "Eğer din insanın fikrine göre olsaydı, mestin altını meshetmek, üstünü meshetmekten evlâ olurdu. Ancak ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın mestin üstünü meshettiğini gördüm." Ebu Dâvud, Tahâret 62, (162).
3680 - Bir başka rivâyette şöyle gelmiştir: "Hz. Ali (radıyallahu anh)'yi abdest alırken gördüm, ayağının sırtını meshetti ve dedi ki: "Eğer ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı böyle yapar görmeseydim (ayağın altını meshetmeye daha Iayık düşünürdüm) dedi."
3681 - Bir diğer rivayette de şöyle gelmiştir: "Ben, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın ayağın üstünü meshettiğini görünceye kadar, dâima, altını meshetmenin evlâ olduğunu düşünürdüm."' Ebu Dâvud, Tahâret (63, 162,163, 164).
3682 - Şüreyh İbnu Hâni anlatıyor: "Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'ya mest üzerine meshetmekten sormaya geldim. Bana: "Sana Ebu Talib'in oğlu (Hz. Ali) (radıyallahu anh)'yi tavsiye ederim, git ona sor. Zira o, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte seyahatlerde bulunmuştur!" dedi. Bunnun üzerine gidip ona sordum. Şu cevabı verdi: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), (mesh müddetini) yolcu için üç gün üç gece tuttu, mukim için de bir gün bir gece tuttu.'' Müslim, Tahâret 85, (276); Nesâi, Tahâret 99, (1, 84); İbnu Mâce, Tahâret 86, (552).
3683 - Saffan İbnu Assâl (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) yolcu olduğumuz zaman, bize mestlerimizi üç gün üç gece, cenâbet hali dışında küçük ve büyük abdest bozma, ve uyku sebebiyle çıkarmamamızı emrederdi." Tirmizi, Tahâret 71, (96), Da'avât 102, (3529, 3530); Nesâi, Tahâret 98, (1, 83, 84); İbnu Mâce, Tahâret 86, (554).
3684 - Ubey İbnu İmâre (radıyallahu anh) -ki bu Sahâbi, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte her iki kıbleye namaz kılan ilklerdendir- anlatıyor: "Bir gün Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelerek sordum: "Ey Allah'ın Resulü! Mestlerimin üzerine meshedeyim mi? '' | |
| | | |ŞehLâ| Admin
Mesaj Sayısı : 232 Nerden : Saturn :) Kayıt tarihi : 20/01/09
| Konu: Geri: KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum Cuma Şub. 06, 2009 7:02 pm | |
| ABDEST VE GUSÜLDE KULLANILACAK SU MİKTARI
6037 - Abdullah İbnu Muhammed, babası tarikiyle dedesi Akil'den naklediyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Abdeste bir müdd, gusle de bir sa' su yeterlidir" buyurmuştu" dedi. Bunun üzerine orada bulunan bir zât Akil'e: "Bu kadar su bize yetmez" diye itiraz etti. Akil de: "Bu kadar su, senden daha hayırlı, saçı da senden daha çok olan zata yetti" diye cevap verdi. Burada kastettiği kimse Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm idi."
ABDESTSİZ NAMAZ MAKBUL DEĞİL 6038 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselâm'ı şöyle derken işittim: "Allah, temizlik olmadan namazı, çalınan maldan da sadakayı kabul etmez."
ABDESTİ MUHAFAZA 6039 - Hz. Sevbân radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Her hususta dosdoğru istikamet üzere olun; meyletmeyin. Ama buna güç yetiremezsiniz. Öyleyse bilin ki, en hayırlı ameliniz namazdır. Kâmil mü'minden başkası abdesti (hakkı ile) muhafaza edemez."
6040 - Ebu Ümame radıyallahu anh, Resûlullah'tan naklen anlatmıştır: "İstikamet üzere olun! İstikamet üzere olsanız, bu ne iyidir! Amellerinizin en hayırlısı namazdır. Abdesti ancak kâmil mü'minler (hakkıyla) muhafaza ederler."
TEMİZLİĞİN SEVABI 6041 - Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Ey Allah'ın Resulü denildi. Ümmetinden, görmediğin kimseleri (Kıyamet günü) nasıl tanıyacaksın?" Şu cevabı verdi: "Ümmetim, abdest sebebiyle alınlarında nur, kollarında nur, ayaklarında nur taşıyacaklar (bu nurla onları tanıyacağım)."
6042 - Humrân Mevla Osman İbni Affan radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Osman İbnu Affan'ı oturma yerlerine otururken gördüm. Abdest suyu istedi ve abdest aldı. Sonra da: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı oturduğum şu yerde oturmuş, benim şu abdestim gibi abdest aldığını gördüm. Abdestten sonra şöyle demişti: "Kim şu abdestim gibi abdest alırsa, geçmiş (küçük) günahları affedilir." Resûlullah sonra şunu ilave etti: "Sakın gurura düşmeyiniz."
MİSVAK 6043 - Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Dişlerinizi misvaklayın. Çünkü misvak ağız için temizlik sebebidir, Allah'ın rızasına vesiledir. Cibril her gelişinde bana misvakı tavsiye etti; öyle ki bana ve ümmetime farz kılacağından korktum. Ümmetime zorluk veririm diye endişe etmeseydim bunu onlara farz kılardım. Ben öyle (ciddi) misvak kullanırım ki, öndeki dişlerimin (veya diş etlerimin) diplerinden kazınacağı endişesine kapılırım." 6044 - Hz. Ali radıyallahu anh buyurmuştur ki: "Muhakkak ki ağızlarınız Kur'ân'ın yollarıdır, onları misvakla temizleyin." | |
| | | |ŞehLâ| Admin
Mesaj Sayısı : 232 Nerden : Saturn :) Kayıt tarihi : 20/01/09
| Konu: Geri: KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum Cuma Şub. 06, 2009 7:05 pm | |
| AF VE MAĞFİRET 4111 - Ebu Eyyub radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah Teâla hazretleri sizi helak eder ve yerinize, günah işleyecek (fakat tevbeleri sebebiyle) mağfiret edeceği kimseler yaratırdı." Müslim, Tevbe, 9, (2748); Tirmizi, Da'avat 105, (3533). 4112 - Müslim'de Ebu Hüreyre'nin bir rivayeti şöyledir: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Nefsim kudret elinde olan Zât'a yemin ederim ki, eğer siz hiç günah işlemeseniz, Allah sizi toptan helak eder; günah işleyen, arkadan da istiğfar eden bir kavim yaratır ve onları mağfiret ederdi." Müslim, Tevbe 9, (2748). Rezin şu ziyadede bulundu: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdu ki: "Nefsim elinde bulunan Zat-ı Zülcelâl'e yemin olsun ki, günah işlemediğiniz takdirde ondan daha büyük olan ucb'e düşeceğinizden korkarım." Bu rivayet, Münziri'nin et-Terğib ve't-Terhib'inde kaydedilmiştir (4, 20). 4113 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir hadis-i kudsi'de) Rabbinden naklen buyururlar ki: "Bir kul günah işledi ve: "Ya Rabbi günahımı affet!" dedi. Hak Teâla da: "Kulum bir günah işledi; arkadan bildi ki günahları affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır." Sonra kul dönüp tekrar günah işler ve: "Ey Rabbim günahımı affet!" der. Alllah Teâla Hazretleri de: "Kulum bir günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle cezalandıran bir Rabbi vardır." Sonra kul dönüp tekrar günah işler ve: "Ey Rabbim beni affeyle!" der. Allah Teâla da: "Kulum günah işledi ve bildi ki, günahı affeden veya günah sebebiyle muâhaze eden bir Rabbi olduğunu bildi. Dilediğini yap, ben seni affettim!" buyurdu." Buhari, Tevhid 35; Müslim, Tevbe 29, (2758). 4114 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah Teâla Hazretleri diyor ki: "Ey Ademoğlu! Sen bana dua edip, (affımı) ümid ettikçe ben senden her ne sâdır olsa, aldırmam, ben seni affederim. Ey Ademoğlu! Senin günahın semanın bulutları kadar bile olsa, sonra bana dönüp istiğfar etsen, çok oluşuna bakmam, seni affederim. Ey ademoğlu! Bana arz dolusu hata ile gelsen, sonunda hiç bir şirk koşmaksızın bana kavuşursan, seni arz dolusu mağfiretimle karşılarım." Tirmizi, Da'avat 106, (3534). 4115 - Cündeb radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Bir adam: "Vallahi Allah falancayı mağfiret etmiyecek!" diye kesip attı. Allah Teâla Hazretleri de: "Falancaya mağfiret etmiyeceğim hususunda yemin eden de kim? Ben ona mağfiret ettim, senin amelini de iptal ettim!" buyurdu." Müslim, Birr 137, (2621). 4116 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Beni İsrail'de birbirine zıd maksad güden iki kişi vardı: Biri günahkardı, diğeri de ibadette gayret gösteriyordu. Abid olan diğerine günah işlerken rastlardı da: "Vazgeç!" derdi. Bir gün, yine onu günah üzerinde yakaladı. Yine, "vazgeç" dedi. Öbürü: "Beni Allah'la başbaşa bırak. Sen benim başıma müfettiş misin?" dedi. Öbürü: "Vallahi Allah seni mağfiret etmez. Veya: "Allah seni cennetine koymaz!" dedi. Bunun üzerine Allah ikisinin de ruhlarını kabzetti. Bunlar Rabülâleminin huzurunda bir araya geldiler. Allah Teâla Hazretleri ibadette gayret edene: "Sen benim elimdekine kadir misin?" dedi. Günahkara da dönerek: "Git, rahmetimle cennete gir!" buyurdu. Diğeri için de: "Bunu ateşe götürün!" emretti." Ebu Hüreyre radıyallahu anh der ki: "(Adamcağız Allah'ın gadabına dokunan münasebetsiz) bir kelime konuştu, bu kelime dünyasını da, ahiretini de heba etti." Ebu Davud, Edeb 51, (4901). 4117 - Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Bir adam vardı, (günah işleyerek nefsine zulmetmekte) çok ileri idi. Ölüm gelip çatınca oğullarına dedi ki: "Ben ölünce, cesedimi yakın, külümü iyice ezin ve rüzgarın önünde saçın. Allah'a yemin olsun, eğer Rabbim beni bir yakalarsa hiç kimseye vermediği azabı verir!" Ölünce, bu söylediği ona yapıldı. Allah da arz'a emrederek: "Sende ondan ne varsa bana toplayıver!" dedi. Arz da topladı. Adam ayakta duruyordu. "Sen böyle bir vasiyeti niye yaptın?" diye Rabb Teâla sordu. "Senden korktuğum için ey Rabbim!" cevabını verdi. Allah Teâla Hazretleri bu cevap üzerine onu affetti." Buhari, Tevhid 35, Enbiya 50; Müslim, Tevbe 25, (2756); Muvatta, Cenaiz 51, (1, 240); Nesai, Cenaiz 117, (4, 113). 4118 - Ümmü'd-Derdâ radıyallahu anha anlatıyor: "Ebu'd-derda radıyallahu anh'ı işittim. Demişti ki: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı işittim, şöyle buyurdu: "Müşrik olarak ölenle, bir müslümanı haksız yere öldüren hariç, Allah bütün günahları affedebilir." Ebu Davud, Fiten 6, (4270). | |
| | | |ŞehLâ| Admin
Mesaj Sayısı : 232 Nerden : Saturn :) Kayıt tarihi : 20/01/09
| Konu: Geri: KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum Cuma Şub. 06, 2009 7:06 pm | |
| ALÇAK GÖNÜLLÜ OLMA 7234 - İbnu Abbâs radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Allah Teâla hazretleri buyurdular ki: "Büyüklük benim ridamdır, azamet de benim izarımdır. Kim, bunlardan birinde benimle iddialaşmaya kalkarsa, onu cehenıneme atarım." 7235 - Ebu Sa'îdi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kim Allah Teâla hazretlerinin rızası için bir derece tevazu izhar eder (alçak gönüllü) olursa, Allah, onu bu sebeple, bir derece yükseltir. Kim de Allah'a bir derece kibirde bulunursa, Allah da onu bu sebeple bir derece alçaltır, böylece onu esfel-i safilîne (aşağıların aşağısına) atar." 7236 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Medine ehlinden bir cariye bile Resülullah aleyhissalatu vesselâm'ın elinden tutardı ve Aleyhissalatu vesselâm elini onun elinden çekmezdi de, cariye ihtiyacı için, O'nu Medine'nin istediği semtine çeker götürürdü. (Resülullah tevazu gösterir, itiraz etmezdi)." | |
| | | |ŞehLâ| Admin
Mesaj Sayısı : 232 Nerden : Saturn :) Kayıt tarihi : 20/01/09
| Konu: Geri: KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum Cuma Şub. 06, 2009 7:07 pm | |
| ALEMİN YARATILIŞI BÖLÜMÜ 1656 - İmran İbnu Husayn (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Mescidde, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın huzuruna girmiştim. (O sırada) Benî Temim kabilesinden bir grup insan geldi. Onlara: "Ey Benî Temim, size müjde olsun!" diyerek söze başlamıştı. Onlar hemen: "Bize müjde verdin. Öyle ise (beytü'l-mâlden) iki kere bağış yap!" diye talepde bulundular. Onların bu cevabı karşısında Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yüzünden rengi attı. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'ın huzuruna (Hayber'in fethi sırasında) Yemen halkından bir grup (Eş'ârî) girmişti. Onlara: "Ey Yemenliler! Benî Temim'in kabul etmediği müjdeyi siz bari kabul edin!" dedi. Onlar: "Kabul ettik ey Allah'ın Resûlü!" dediler ve arkadan ilâve ettiler: "Biz dinimizi öğrenmeye ve bu (yaratılış) işinin başı ne idi, onu senden sormaya geldik!" dediler. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), mahlükatın ve Arş'ın başlangıcını anlatmaya başladı: "Bidayette Allah vardı, O'ndan önce başka bir şey yoktu. O'nun Arş'ı suyun üzerinde bulunuyordu. Sonra gökleri ve yeri yarattı. Sonra zikr (denen kader defterinde ebede kadar cereyan edecek) her şeyi yazdı." Buhârî, Megâzî, 67, 74, Bed'u'l-Halk 1, Tevhid 22; Tirmizî, Menâkıb, 3946. 1657 - Ebu Rezîn el-Ukeylî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü, dedim, mahlukatını yaratmazdan önce Rabbimiz nerede idi?" Bana şu cevabı verdi: "el-Amâ'da idi. Ne altında hava, ne de üstünde hava vardı. Arşını su üzerinde yarattı." Ahmed İbnu Hanbel dedi ki: "Yezid şunu söyledi: el-Amâ, yani "Allah'la birlikte başka bir şey yoktu" demektir." irmizî, Tefsir, Hud (3108). 1658 - Târık İbnu Şihâb (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Ömer İbnu'l-Hattâb dedi ki: "(Birgün) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) aramızdan doğrularak mahlükatın ilk yaratılışından başlayarak (geçmiş olan gelecek olan bütün safaları) cennet ehlinin cennete, cehennem ehlinin cehenneme girmesine kadar anlattı. Bunu bir kısmı öğrendi, bir kısmı unuttu." Buharî, Bed'ul-Halk 1. 1659 - İbnu Mes'üd (radıyallâhu anh.) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah Teâlâ hazretleri aklı yarattığı zaman ona: "Gel!" dedi, o da geldi. Sonra "Geri dön!" diye emretti. O da geri döndü. Bunun üzerine akla şunu söyledi: "Ben, kendime senden daha sevgili olan başka bir şey yaratmadım. Seni, nezdimde mahlükâtın en sevgilisi olana bindireceğim." Rezin ilavesi. 1660 - Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana: "Allah'ın meleklerinden olan Arş'ın taşıyıcılarından bir melek hakkında rivâyette bulunmam için bana izin verildi" dedi ve ilâve etti: "Onun kulak yumuşağı. ile ensesi arasındaki uzaklık yedi yüz senelik mesâfedir" Ebu Dâvud, Sünnet 19, (4727). 1661 - Hz.Abbas İbnu Abdilmuttalib (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Bathâ nâm mevkide, aralarında Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın da bulunduğu bir grup insanla oturuyordum. Derken bir bulut geçti. Herkes ona baktı. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Bunun ismi nedir bileniniz var mı?" diye sordu. "Evet bu buluttur!" dediler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Buna müzn de denir" dedi. Oradakiler: "Evet müzn de denir" dediler. Bunun üzerine Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) : "Anân da denir" buyurdu. Ashab da: "Evet anân da denir" dediler. Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "Biliyor musunuz, sema ile arz arasındaki uzaklık ne kadardır?" diye sordu. "Hayır, vallahi bilmiyoruz!" diye cevapladılar. "Öyleyse bilin, ikisi arasındaki uzaklık ya yetmiş bir, ya yetmiş iki veya yetmiş üç senedir. Onun üstündeki sema(nın uzaklığı da) böyledir." Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yedi semayı sayarak her biri arasında bu şekilde uzaklık bulunduğunu söyledi. Sonra ilâve etti: "Yedinci semânın ötesinde bir deniz var. Bunun üst sathı ile dibi arasında iki sema arasındaki mesafe kadar mesafe var. Bunun da gerisinde sekiz adet yabâni keçi (süretinde melek) var. Bunların sınnakları ile dizleri arasında iki semâ arasındaki mesafe gibi uzaklık var, sonra bunların sırtlarının gerisirıde Arş var, Arş'ın da alt kısmı ile üst kısmı arasında iki sema arasındaki uzaklık kadar mesafe var. Allah, bütün bunların fevkindedir." Tirmizî, Tefsir, Hâkka, (3317); Ebû Dâvud, Sünnet 19, (4723); İbnu Mâve, Mukaddime 13, (193). Bir rivâyette şu açıklama yer alır: "Bu hadisi Câmiu'1-Usül sâhibi, Kütüb-i Sitte'ye dâhil kitaplardan hiçbirine nisbet etmemiştir." Katâde ve Abdullah'dan yapılan bir rivayet şöyle: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ashalbıyla birlikte otururken bir kısım bulutlar geçmişti: "Bunun ne olduğunu biliyor musunuz? Bu, el-anân (denen buluttur), bu arzımızın sakasıdır. Allah Teâlâ bunu kendisine hiç ibâdet etmeyen bir kavme göndererek (su ihtiyaçlarını görür)" dedi. Bir müddet sonra devamla: "Bu sema nedir biliyor musunuz? Dürülmüş bir dalga, korunmuş bir tavandır. Bunun üstünde diğer bir sema vardır" dedi ve böylece üst üste yedi semanın olduğunu söyledi. Sonra konuşmasına devamla: "İkisi arasında ne (kadar uzaklık) var biliyor musuzıuz?" diye sorduktan sonra "Beş yüz yıl!" dedi. Sonra tekrar: "Bunun gerisinde ne olduğunu biliyor musunuz? Bunun gerisinde su var. Suyun gerisinde Arş var. Allah, Arş'ın fevkindedir. Ademoğlunun ef'âlinden hiçbiri O'na gizli kalmaz" buyurdu. Sonra tekrar: "Bu arz nedir, biliyor musunuz? Bunun altında bir diğer arz var, ikisi arasında beş yüz yıl var. Böylece yedi arzın varlığını birer birer saydı" hadisi zikretti." 1662 - Abdullah İbnu Mes'ud (radıyallâhu anh)'dan yapılan rivayette, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)şöyle buyurmuştur: "Allah yedi semayı yarattı. Her birinin kalınlığı beş yüz yıl yürüme mesafesidir. " Derim ki: "Tirmizî'nin Câmi'inde yer alan Katâde hadisi, bazı takdim ve te'hirler, ziyâde ve noksanlarla Hasan Basri an Ebî Hüreyre tarikinden merfu olarak gelmiştir. Allahu a'lem. 1663 - Cübeyr İbnu Mut'im (radıyallâhu anh) anlatıyor. "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a bir bedevî gelerek: "Ey Allah'ın Resûlü, (kuraklıktan) insanlar meşakkate düştüler. Aile efradı zayiata uğradı. Hayvanlarımız da helâk oldular. Bizim için Allah'a dua et, su göndersin. Zîra biz Allah'a karşı senin şefaatini, sana karşı da Allah'ın şefaatini taleb ediyoruz!" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) adama şu mukabelede bulundu: "Yazık sana, söylediğin şeyin idrakinde misin ? Sübhanallah!" Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sübhanallahları o kadar tekrar etti ki bunun tesiri Ashab'ın yüzünden okunmaya başladı. Sonra Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sözüne şöyle devam etti: "Yazık sana, mahlukatından hiç kimseye karşı Allah şefaatçi kılınmaz. Allah'ın şânı böyle bir şey yapmaktan çok yücedir. Bak hele! Sen Allah'ın (azametinin) ne olduğunu biliyor musun? O'nun Arş'ı, semavatının' şöyle üzerindedir.-Parmaklarıyla işaret ederek- tıpkı üzerinde bir kubbe gibi. Arş Zat-ı Zülcelâl sebebiyle inleyip ses çıkarır, tıpkı süvarisi sebebiyle atın ses çıkarması gibi. " Ebu Dâvud, Sünnet 19, (4726). 1664 - Hz. Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir gün elimden tuttu ve şu açıklamayı yaptı: "Allah toprağı cumartesi günü yarattı. Ondaki dağları pazar günü yarattı; ağaçları pazartesi günü yarattı. Mekruhları salı günü yarattı. Nuru çarşamba günü yarattı ve onda hayvanları perşembe günü yaydı. Hz.Adem (aleyhisselam)'i cuma günü ikindi vaktinden sonra, ikindi ile gece arasındaki gündüz vaktinin en son saatinde en son mahluk olarak yarattı." Müslim, Sıfatu'1-Kıyâme 27, (2789). 1665 - Hz. Ebu Zerr (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Güneş batarken Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte mescidde idim. Bana: "Ey Ebu Zerr, biliyor musun bu Güneş nereye gidiyor?" diye sordu. Ben: "Allah ve Resûlü daha iyi bilirler!" dedim. "Arş'ın altına secde yapmaya gider, bu maksadla izin ister, kendisine izin verilir. Secde edip kabul edilmeyeceği, izin isteyip, izin verilmeyeceği zamanın (kıyametin) gelmesi yakındır. O vakit kendisine: "Geldiğin yere dön!" denir. Böylece battığı yerden doğar. Bu durumu Cenâb-ı Hakk'ın şu sözü haber vermektedir. (Mealen): "Güneş, duracağı zamana doğru yürüyüp gitmektedir. Bu aziz ve alîm olan Allah'ın takdiridir"(Yâsin 38). Buhârî, Tefsir Yâ-sin 1, Bed'u'1-Halk 4, Tevhid 22, 23; Müslim, İmân 250, (159); Tirmizî, Tefsir, Yâ-sin, (4225). | |
| | | |ŞehLâ| Admin
Mesaj Sayısı : 232 Nerden : Saturn :) Kayıt tarihi : 20/01/09
| Konu: Geri: KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum Cuma Şub. 06, 2009 7:07 pm | |
| 1666 - Hz. Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki.: "Güneş ve Ay kıyamet günü sarılırlar." Buhâî, Bed'ül-Halk 4.
1667 - İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Yahudiler, gök gürültüsünün ne olduğunu Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'den sordular: "Bulutlara müvekkel olan melektir. Berâberinde ateşten kamçılar var. Bununla bulutları Allah'ın dilediği yere sevkeder"diye cevap verdi. Onlar tekrar sordular: "Ya şu işitilen ses, o nedir?" "Bu, bulutların istenen yere gitmeleri için onlara yapılan bir sevkdir" dedi. Yahudiler: "Doğru söyledin. Şimdi de İsrail'in Yakub (aleyhisselam)kendisine haram kıldığı şey nedir onu söyle?" dediler. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) : "Hz. Yakub (ırku'n-nesâ denen) uyluk mafsalından başlayıp dize, topuğa kadar inen. bir ağrıdan muzdarib idi. Deve eti ve sütü dışında kendine uygun gelen (ne yiyecek, ne içecek) münâsip bir şey yoktu. Bu sebeple o da bunları haram etti" dedi. Yahudiler: "Doğru söyledin" dediler." Tirmizî, Tefsir Ra,d, (3116).
1668 - Hz. Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Cehennem, Rabbine şikâyet ederek dedi ki: "Ey Rabbim, bir kısmım diğer kısmımı yiyor. " Bunun üzerine ona iki nefes, izin verdi: Bir nefes, kışta, bir nefes de yazda. İşte bu (yaz nefesi), en şiddetli şekilde hissettiğiniz hararettir. Öbürü de (kışta) en şiddetli bulduğunuz soğuktur." Buhârî, Bed'ül-Halk 10; Müslim, Mesâcid 185, (617); Tirmizî, Sıfatu Cehennem 9, (2595); İbnu Mâce, Zühd 38, (4319); Muvatta, Yükûtu's-Salât 27, (1,15).
1669 - Katâde (rahimehullah) anlatıyor: "Bu yıldızlar üç maksatla yaratıldı: 1- Allah onları semaya zinet (ve süs) kıldı. 2- Şeytanlara atılacak taş kıldı. 3- Geceleri istikamet tayin etmede işaretler kıldı. Kim yıldızlar hakkında bunlar dışında bir te'vil ileri sürerse (kendi ilâve ettiği) hissesinde hataya düşer, nasibini kaybeder, mânasız bir yükün altına girer ve hakkında bilgisi olmayan, peygamberler ve meleklerin bile bilmekte âciz kaldıkları bir şeye burnunu sokmuş olur. Allah'a yeminle söylüyorum: Allah hiç kimsenin ne hayatını, ne rızkını, ne de ölümünü herhangi bir yıldızla irtibatlı kılmamıştır. (Aksini iddia edenler) Allah hakkında yalan söyleyerek iftira ediyorlar..." Rezîn ilavesidir. Ancak, (hakkında bilgisi olmayan) ibâresine kadar olan kısmı, Buhârî, Bed'ül-Halk'da (3. bab) senetsiz olarak kaydetmiştir.
1670 - Ebu Mûsa (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı dinledim, şunu söyledi: "Allah Teâlâ hazret1eri, Adem'i, yeryüzünün bütün (cüzler)inden almış olduğu bir avuç topraktan yarattı. Âdem'in oğulları da arzın kısımlarına göre vücuda geldi. Bir kısmı beyazdır, bir kısmı kızıldır, bir kısmı siyahdır. Bunlar arasında orta (renkliler) de var. Ayrıca bir kısmı uysaldır, bir kısmı haşindir, bir kısmı habis (kötü kalbli), bir kısmı iyi kalblidir." Ebu Dâvud, Sünnet 17, Tirmizî, Tefsir, Bakara, (2948).
1671 - Hz. Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah Teâla, Hz. Âdem (aleyhisselâm)'ı yarattığı ve ruh üflediği zaman, Âdem hapşırdı ve elhamdülillah diyerek, izni ile Teâla'ya hamdetti. Rabbi de ona: "Ey Âdem, yerhamukallah (Allah sana rahmet etsin), (mukarreb) meleklerden şu oturan gruba git ve "Esselâmu aleyküm" de!" dedi. (Hz. Âdem öyle yaptı. Hitab ettiği melekler): "Ve aleyke's-selamu ve rahmetullahi ve berekâtuhu!" diye karşılık verdiler. Sonra Âdem (aleyhisselam) Rabbine döndü. Rabbi ona: "Bu cümle senin ve evlâdlarının aralarındaki selâmlaşmadır" dedi. Allah Teâla hazretleri, elleri kapalı olduğu halde Âdem'e: "Dilediğini seç!" dedi. Hz. Âdem: "Rabbimin sağ elini seçtim! Rabbimin iki eli de sağdır, mübarektir" dedi. Sonra Allahu Teâlâ hazretleri sağ elini açtı. İçinde Hz. Âdem ve onun zürriyeti(nin emsâlleri) vardı. Hz. Âdem (aleyhisselâm): "Ey Rabbim, bunlar nedir?" dedi. Rabb Teâla: "Bunlar senin zürriyetindir" dedi. Her insanın iki gözünün arasında ömrü yazılıydı. Aralarında biri hepsinden daha parlak, daha nurlu idi. Hz. Âdem: "Ey Rabbim ! Bu kimdir?" dedi. Rabb Telâla hazretleri: "Bu senin oğlun Dâvud'dur. Ben ona kırk yıllık ömür takdir ettim" dedi. Âdem aleyhisselam: "Ey Rabbim onun ömrünü uzat!" talebinde bulundu. Rabb Teâla: "Bu ona takdir edilmiş olandır!" deyince, Âdem: "Ey Rabbim, ben ona kendi ömrümden altmış senesini verdim"diye ısrar etti. Bunun üzerine Rabb Teâla: "Sen ve bu (talebin berabersiniz)." buyurdu. Sonra Âdem cennete yerleştirildi. Allah'ın dilediği kadar orada kaldı. Sonra cennetten (arza) indirildi. Âdem burada kendi ecelini yıl be-yıl sayıp hesaplıyordu. Derken ölüm meleği geldi. Hz. Âdem (aleyhisselam) ona: "Acele ettin, erken geldin. Bana bin yıl ömür takdir edilmişti!" dedi. Melek: "İyi ama sen oğlun Dâvud a altmış senesini verdin" dedi. Ne var ki O bunu inkâr etti, zürriyeti de inkâr etti; o unuttu, zürriyeti de unuttu. " Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ilâve etti: "O günderı itibaren yazma ve şahidlik emredildi." Tirmizî, Tefsir, Muavvizateyn (3365). Bu hadis A'raf süresinin tefsirinde geçti. Orada son cümle yoktur.
1672 - Hz. Aişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Melekler nurdan yaratıldılar, cinler dumanlı bir alevden yaratıldılar. Âdem de size vasfı yapılandan yaratıldı. " Müslim, Zühd 60, (2996).
1673 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Hayır, Allah'a kasem olsun Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Hz. İsa'nın kızıl çehreli olduğunu söylemedi. Ancak şunu söyledi: "Ben bir keresinde uyumuştum. Rüyamda Beytullah'ı tavafediyordum. O sırada düz saçlı, kumral benizli, başından su akar vaziyette iki kişiye dayanıp ortalarında gitmekte olan birisini gördüm. "Bu kim?" dedim. "Meryem'in oğlu!" dediler. Bunun üzerine daha yakından görmek için ilerledim. Kızıl, iri, kıvırcık saçlı, sağ gözü kör, gözü üzüm gibi pertlek bir adam daha vardı. "Bu kim?" dedim. "Bu, Deccâl !" dediler. İnsanlardan en çok ona benzeyeni İbnu Katan'dı." Zührî der ki: "İbnu Katan, câhiliye devrinde vefat eden Huzâalı bir kimseydi." Buhârî, Tabi 33, 11, Enbiya, 42, Libâs 68, Fiten 26, Müslim, İmam 275,(169); Muvatta, Sıfatu'n-Nebi 2, (2, 920).
1674 - Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bana geçmiş peygamberler (aleyhimusselam) arzedildiler. Hz. Musa zayıfca bir erkekti. Sanki Şenûe kabilesinden (uzun boylu) birine benziyordu. Hz. İsa (aleyhisselâm)'yı da gördüm, gördüklerim içinde ona en çok benzeyen Ürve İbnu Mes'üd idi. Hz. İbrahim (aleyhisselâm)'i de gördüm, gördüklerim arasında ona en çok benzeyen, arkadaşınızdı -yani kendisini kastediyor- Hz. Cebrail (aleyhisselam)'i de gördüm. Gördüklerimden ona en ziyâde benzeyen Dıhye İbnu Halîfe idi." Müslim, İmam 271, (167); Menâkıb 27, (3651).
1675 - Semure İbnu Cündüb (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Sâm, Arapların babasıdır.Yâfes, Rumların babasıdır. Hâm Habeşîlerin babasıdır." Tirmizî, Tefsîr, Sâffât, (3229), Menâkıb, (3927). 1676 - Hz. Ebu Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Zekeriyya (aleyhisselam) marangoz idi." Müslim, Fedâil 169, (2379). | |
| | | |ŞehLâ| Admin
Mesaj Sayısı : 232 Nerden : Saturn :) Kayıt tarihi : 20/01/09
| Konu: Geri: KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum C.tesi Şub. 07, 2009 4:30 pm | |
| ALIM SATIM
KAZANCA TEŞVİK 6618 - Mikdam İbnu Ma'dikerb ez-Zübeydi radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Kişi elinin emeğiyle kazandığından daha temiz bir kazanç elde etmemiştir. Kişinin nefsine, ailesine, çocuğuna ve hizmetçisine harcadığı sadakadır." 6619 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Emin, dürüst, müslüman tacir, Kıyamet günü şehidlerle beraberdir." 6620 - Muaz İbnu Abdillah İbni Hudeyb'in amcası radıyallahu anh anlatıyor: "Biz bir cemaatte idik. Başında ıslaklık olduğu halde Resulullah aleyhissalatu vesselam çıkageldi. Birimiz ona: "Bugün sizi iyi ve ferah görüyoruz" dedi. "Evet! Elhamdulillah öyledir!" buyurdular. Sonra halk zenginlik hususunda sohbete daldılar. Aleyhissalatu vesselam: "Muttaki için zenginliğin bir zararı yok!" buyurdular. Devamla: "Ancak dediler, sıhhat, muttaki için zenginlikten daha hayırlıdır. Gönül hoşluğu da bir nimettir." MAİŞET TALEBİNDE İTİDAL 6621 - Ebu Humeyd es-Saidi radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Dünya talebinde mutedil olun. Çünkü herkes, kendisi için yaratılmış olana müyesserdir (kazanmaya hazırlanmıştır)." 6622 - Enes İbnu Malik radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Himmet yönüyle insanların en yücesi hem dünya hem de ahiret işine himmet gösteren mü'mindir." 6623 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ey insanlar Allah'a karşı muttaki olun ve (dünyevi) talepte mutedil olun. Zira, hiçbir kimse yoktur ki, (Allah'ın kendisine taktir ettiği) rızkını eksiksiz elde etmeden ölmüş olsun. Rızkı gecikse bile ona mutlaka kavuşacaktır. Öyleyse Allah'tan korkun ve talepte mutedil olun, (gayr-ı meşru yollara sapmayın), helal olanı alın, haram olanı terkedin." KAZANÇ YOLUNU DEĞİŞTİRME 6624 - Enes İbnu Malik radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "(Meşru) bir işten (helal rızık) kazanan kimse o işe devam etsin 6625 - Nafi anlatıyor: "Ben Şam ve Mısır'a ticaret malı gönderiyordum. Irak'a da gönderdim ve mü'minlerin annesi Hz. Aişe'nin yanına varıp kendisine: "Ey mü'minlerin annesi! Ben Şam'a ticarete gidiyordum, şimdi Irak'a gidiyorum" dedim. Bunun üzerine: "Böyle yapma! Sana ve eski ticaret yerine ne oldu? Zira ben, Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Allah Teala hazretleri, sizden birine bir ciheti rızkına sebep kılarsa, bu değişinceye veya güçleşinceye kadar onu terketmesin" buyurduğunu işittim" dedi." SAN'ATLAR 6626 - Ebu Hureyre radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "İnsanların en çok yalan söyleyenleri boyacılar ve kuyumculardır." MUHTEKİR KAYBEDER 6627 - Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Malını satışa arzeden rızka erer, muhtekir (pahalanması için satmayıp bekleten)de lanete uğrar." 6628 - Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Resullullah aleyhissalatu vesselam'ı işittim, buyurdular ki: "Müslümanlara bir gıda maddesinde ihtikarda bulunanı Allah Teala hazretleri cüzzam ve iflasa mahkum eder." PARAYLA KUR'AN ÖĞRETİMİ 6629 - Ubey İbnu Ka'b radıyallahu anh anlatıyor: "Bir adama Kur'an öğretmiştim. Bana bir yay hediye etti. Bunu Resulullah aleyhissalatu vesselam'a haber verdim: "Eğer onu alırsan, ateşten bir yay almış olursun" buyurdular. Ben de geri iade ettim." HACCAMIN KAZANCI HELAL Mİ? 6630 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam hacamat oldu ve bana emretti, ben de hacamat yapan zatın ücretini ödedim." 6631 - Ukbe İbnu Amr radıyallahu anh anlatıyor: Resulullah aleyhissalatu vesselam hacamat edenin (bu işten) kazancını yasakladı." ALIŞ-VERİŞTE MUHAYYERLİK 6632 - Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki : "Satış her iki tarafın rızasıyla olur." MEVCUT OLMAYAN ŞEY SATILAMAZ 6633 - Attab İbnu Esad radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "Resulullah aleyhissalatu vesselamonu Mekke'ye gönderdiği zaman kendisini, satın alıp da henüz teslim alınmamış bir malın karından men etmiştir." AKİBETİ MEÇHUL SATIŞ YASAK 6634 - İbnu Abbas radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam Bey'-i garar'dan (yani tahakkuk edip etmeyeceği bilinmeyen akibeti meçhul satıştan) men etti." PİYASAYA NARH KONAMAZ 6635 - Ebu Said radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam zamanında fiyatlar artmıştı. Halk müracaat ederek: "Ey Allah'ın Resulü fiyatları siz düzenleseniz!" dedi. Aleyhissalatu vesselam şu cevabı verdi: "Ben, sizden kimsenin kendisine yaptığım bir zulmü talep etmez olduğu halde aranızdan ayrılmayı diliyorum " ALIŞ-VERİŞTE MÜSAMAHA 6636 - Osman İbnu Affan radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Gerek satıcı ve gerekse alıcı iken kolaylık gösteren kimseyi Allah cennete koydu." PAZARLIK 6637 - Kayle Ümmü Beni Emmar radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın yaptığı umrelerden birinde kendisine Merve'de yaklaştım ve: "Ey Allah'ın Resulü! Ben alıp satan bir kadınım. Bir şeyi satın almak istediğim zaman arzuladığımdan daha düşük bir fiyat teklif ediyorum. Sonra yavaş yavaş artırarak arzuladığım fiyata geliyorum. Bir şeyi satacağım zaman da, önce, almayı arzuladığım fiyattan daha yüksek bir fiyat teklif ediyor, sonra yavaş yavaş inerek arzuladığım fiyata geliyorum, (böyle yapmama ne dersin?)" dedim. Şu cevabı verdi: "Ey Kayle, böyle yapma. Bir şey satın almak istedin mi, düşündüğün fiyatı söyle, sana verilsin veya verilmesin." Aleyhissaltu vesselam sonra şunu söylediler: "Bir malı satmak istediğin zaman da versen de vermesen de (yüksek fiyat değil) satmak istediğin fiyatı söyle." 6638 - Hz. Ali radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam güneş doğmazdan önce alış-veriş pazarlığı yapmaktan ve süt vermekte olan hayvanları kesmekten men etti." AŞILANMIŞ HURMA MALI OLAN KÖLE SATILMIŞSA 6639 - Ubade İbnu's-Samit radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, müşteri (kendisine ait olmasını) şart koşmamış ise, (satılan) hurma ağaçlarının (başında bulunan) meyvesinin, ağaçları aşılayanın hakkı olduğuna ve keza, müşteri, (kölenin malının kendisine ait olmasını) şart kılmadığı taktirde, kölenin malının satıcıya ait olduğuna hükmetti." TERAZİYİ AĞIR TUTUN 6640 - Hz. Cabir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Tarttığınız zaman tartınızı ağır yapın." 6641 - İbnu Abbas radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, Medineye geldiği vakit, halk ölçü-tartı işinde insanların en kötüsü idi. Bunun üzerine Allah Teala hazretleri "Ölçü ve tartıda hile yapanların vay haline" diye başlayan sureyi indirdi, Bundan sonra ölçü ve tartıyı güzel yaptılar." ALDATMA HARAMDIR 6642 - Ebu'l Hamra radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ı, yanında bir kap içinde bir miktar zahire satan bir adamın yakınlarından geçtiğini gördüm. Mübarek elini kabın içine sokup (kontrol ettikten sonra) adama: "Sen hile yapmışa benziyorsun. Bize hile yapan bizden değildir" buyurdu." KABZEDİLMEYEN YİYECEK SATILAMAZ 6643 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam, biri satıcının biri de alıcının ölçekleri olmak üzere iki ölçekten geçmedikçe bir zahireyi satmayı yasakladı." YİYECEKLERİN TARTILMASI BEREKET GETİRİR 6644 - Abdullah İbnu Büsr el-Mazini ve Ebu Eyyub radiyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam'ın: "Zahirenizi ölçünüz ki, sizin için bereketlensin" buyurdular." ÇARŞILAR 6645 - Ebu Üseyd es-Saidi radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam Nebit çarşısına gidip ona baktılar ve: "Burası size münasib bir çarşı değildir" buyurdular. Sonra bir başka çarşıya gidip baktılar. Yine: "Burası da size uygun bir çarşı değil" buyurdular. Sonra şu çarşıya döndü, içini dolaşıp (tedkik buyurdular) ve: "İşte sizin çarşınız burasıdır! Sakın burası daraltılmasın ve burada (satış ve alış) yapanlardan vergi alınmasın" buyurdular." 6646 - Selman radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam: "Kim sabah namazına giderse, iman bayrağıyla gitmiş olur. Kim de çarşıya giderse o da iblis bayrağıyla gitmiş olur" buyurdular. ERKENDE BEREKET 6647 - Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam: "Allahın, ümmetim için perşembe günü ilk vaktin(de yapılan iş)i mübarek kıl" diye dua ettiler. 6648 - İbnu Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam şöyle dua buyurdular: "Allahım, ümmetime, günün ilk vakitlerin(de yaptıkları iş)i bereketlendir." SÜTÜ MEMEDE BIRAKILAN HAYVANIN SATIŞI 6649 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Ey insanlar! Muhaffele, yani müşteriyi aldatmak için sütü sağılmayıp memesinde kalan bir hayvanı satın alan kimse üç gün muhayyerdir. (Hayvanı bu esnada geri verebilir.) Eğer geri verecek olursa, hayvanla birlikte, sağdığı sütün iki mislini -veya sağılan sütünün (kıymetinin) bir mislini buğday olarak demişti- geri versin." 6650 - Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Doğru söyleyen ve doğruluğu (mucizelerle) tasdik edilen Ebu'l-Kasım aleyhissalatu vesselam üzerine şehadet ederim ki, O bize şöyle buyurdular: "Muhalleb (sütü memede hapsedilmiş) hayvanları satmak aldatmacadır ve aldatma işi hiçbir mü'mine helal olmaz." KÖLENİN MUHAYYERLİĞİ 6651 - Semüre İbnu Cündüb radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "(Satılan) kölenin uhdesi (yani alıcısının muhayyerliği veya satıcısının zimmetinde olduğu müddet) üç gündür." MALIN KUSURU SÖYLENİR 6652 - Vâsile İbnu'l-Eska' radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Kirn bir şeyi ayıbını açıklamadan satarsa daima Allah'ın gadabına ve meleklerin lânetine maruz kalır:" ESİR AİLE EFRADI BİRBİRİNDEN AYRILMAZ 6653 - Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a esirler getirildiği zaman, aile efradını birbirinden ayırmak istemediği için hepsini bir kişiye verirdi." SAYICA FAZLA HAYVANIN PEŞİN MÜBADELESİ 6654 - Hz. Enes radıyallahu anh'ın anlattığına göre: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, mü'minlerin annesi Safiyye radıyallahu anhâ'yı yedi baş (cariye-köle) ile satın aldı." | |
| | | |ŞehLâ| Admin
Mesaj Sayısı : 232 Nerden : Saturn :) Kayıt tarihi : 20/01/09
| Konu: Geri: KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum C.tesi Şub. 07, 2009 4:30 pm | |
| FAİZ 6655 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Mirac gecesi, bir kavme uğradım ki, karınları evler gibi iri idi. Bu karınların içi yılanlarla dolu idi ve yılanlar dışardan gözüküyorlardı. Ben: "Ey Cibril bunlar kimlerdir?"diye sordum. "Bunlar faiz yiyenler!" dedi."
6656 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Faiz yetrniş çeşit günaha sebeptir. En hafifi kişinin anasıyla zina yapması gibidir."
6657 - Abdullah (İbnu Mes'ud) radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Faiz yetmişüç kapı (çeşit)dir: '
6658 - Hz. Ömer radıyallahu anh anlatıyor: "Enson inen ayet, faizle ilgili olan ayettir. Resûlullah aleyhissâlatu vesselâm onu bize açıklamadan vefat etti. Öyleyse faizi de faiz şüphesi olan muameleyi de bırakın."
VERESİYEDE BELLİ MİKTAR BELLİ MÜDDET ŞART 6659 - Abdullah İbnu Selam radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissâlatu vesselâm'a bir adam gelip: "Yahudilerden bir aileyi kastederek "Falanın oğulları müslüman oldular. Ancak pek acıktılar, tekrar İslâm'dan dönmelerinden korkuyorum" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm: "Kimin yanında birşeyler var?" diye sordu. Yahudilerden biri: "Benim yanımda şu şu kadar nakit var, -zannedersem üçyüz dinar demişti- Falan ailenin bahçesinden (alınacak meyve için) şu fiyatla selem akdini yaparım)" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm da: "Şu kadar vade ile şu fiyata" olur, "falan ailenin bahçesinden (elde edilecek meyve" kaydı) olmaz" buyurdu."
ORTAKLIK VE MUDÂRABE 6660 - Salih İbnu Süheyb, babası Süheyb (İbnu Sinan)'dan naklediyor: "Resûlullah aleyhissâlatu vesselâm buyurdular ki: "Üç şey vardır ki onlarda bereket vardır: "Belli bir vade ile olan satış, Mukâraza (denilen ortaklık çeşidi), satmak için değil, ev için buğday-arpa karışımı."
EVLADIN MALINDA BABANIN HAKKI 6661 - Hz. Câbir İbnu Abdillah radıyallahu anhüma anlatıyor: "Bir adam: "Ey Allah'ın Resûlü! Benim mal ve çocuğum var. Babam da malımı kökünden kurutmak, tüketmek ister" dedi. Aleyhissâlatu vesselâm: "Sen de malın da babana aitsiniz" buyurdular."
RASTLANAN SÜRÜ VE BAHÇEDEN İSTİFADE 6662 - Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Bir çobanın (sürüsünün) yanına geldiğin vakit, ona üç kere nida et! (Çoban) cevap verirse ne âla, vermezse, fesada sebep olmadan (sürü sağıp götürmeden) sütünden iç. Bir bahçenin duvarına geldin mi, bahçe sahibini üç kere çağır. Cevap verirse ne âla, (kendinden isteyerek ihtiyacını gör), aksi taktirde fesada sebep olmadan yiyebilirsin."
6663 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Bir sefer sırasında biz Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'la birlikkte idik. Derken, memeleri ida denilen bir bitki ile bağlanmış bir deve sürüsüne rastladık. (Sütten istifade için) sürüye yaklaştık. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bizi çağırdı, hemen yanına gittik. "Bu develer müslüman bir aileye ait, bu onların zaruri gıdalarıdır ve Allah'tan sonra (muhtaç oldukları) bereketleri (hayırlı malları)dır. İçinde azıklarınız bulunan dağarcıklarınızın yanına vardığınızda, onların içindeki erzakınızın çalınmış olması sizi sevirdirir mi? Bunu adalete uygun bulur musunuz?" buyurdular. Ashab: "Hayır!" deyince: "İşte bu (sizin yapmak istediğiniz) de öyle bir iştir" buyurdu. Biz: "Yeyip içmeye muhtaç olursak ne dersiniz?" diye sorduk. Şu cevabı verdi: "Yiyin fakat taşımayın, için fakat taşımayın!"
DAVAR BESLEME 6664 - Ümmü Hâni radıyallahu anhâ anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bana "Koyun ve keçi edin. Zira onda bereket vardır" buyurdular."
6665 - Urve el-Bârikî radıyallahu anhüma, "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şu sözünü nakletmiştir: "Deve, sahipleri için bir izzet vesilesidir. Koyun ve keçi de berekettir. Hayır, Kıyamete kadar atın alnına bağlanmıştır."
6666 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Koyun ve keçi cennet hayvanlarındandır."
6667 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm zenginlere koyun-keçi edinmelerini emretti ve buyurdu ki: "Zenginlerin tavuk edinmeleri halinde, Allah, köylerin helak olmasına izin verir."
SIDK VE EMÂNET (GÜVEN) 193 - Ebu Sa'id el-Hudrî (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdu: "Emin ve doğruluktan ayrılmayan ticaret ehli (ayette sırat-ı müstakim ashabı olarak zikredilen) peygamberler, sıddikler, şehidler ve sâlihlerle beraberdir." Tirmizî, Büyû 4, (1209); İbnu Mâce, Ticârât 1, (2139). 194 - Tirmizî'nin, Rifâ'a İbnu Râfi'den yaptığı diğer bir rivayetinde şöyle buyrulmuştur: "Kıyamat günü tüccarlar fâcirler (günahkârlar) olarak diriltilecekler. Ancak Allah'tan korkanlar, iyilik yapanlar ve doğruluktan ayrılmayanlar müstesna" Tirmizî, Büyû 4 (1210); İbnu Mâce, Ticârât3, (2146). 195 - Kays İbnu Ebî Gareze el-Gıfârî (radıyallahu anh) anlatıyor: "Biz hicret etmezden önce simsarlar olarak isimlendiriliyorduk. Bir gün, Medine'de, bize Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) uğradı. Bize ondan daha iyi bir isim verdi. Buyurdu ki: "Ey tüccarlar, satış işine, yemin ve boş söz karışır..." Bir başka rivayette şöyle denmiştir: "Satış işine yemin ve yalan bulaşmaktadır, siz (Rabbin gadabını söndüren) sadaka karıştırın" Ebu Dâvud, Büyû 1, (3326,3327); Tirmizî, Büyû 4, (1208); Nesâî, Eymân 7, (7, 15). 196 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'i işittim, diyordu ki: "(Ticarette yalan) yemin, (tüccarın zannınca) mala rağbeti artırır. (Halbuki gerçekte) kazancı giderir." Buhârî, Büyû 26; Müslim, Müsâkât 13 (1607); Ebu Dâvud, Büyû 6, (3335); Nesâî, Büyû 5, (7, 246). Hadis'in metni Buhârî ve Müslim'deki metindir. Ebu Dâvud'da "Bereketi giderir" şeklindedir. 197 - Hakim İbnu Hizâm (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Alıp-satanlar" birbirlerinden ayrılmadıkça (vazgeçmekte) muhayyerdirler. Alıp-satanlar alış-verişi sıdk ve doğruluk üzere yapar (kusuru) beyan ederlerse alış-verişleri her ikisi hakkında da mübarek kılınır. Yalan söylerler (kusurları) gözlerlerse, belli bir kâr sağlasalar bile, alış-verişlerinin bereketini kaybederler." Bir rivayet şöyledir: "Alış-verişlerinin bereketi yok edilir: Yalan yemin malı rağbetli, kazancı bereketsiz kılar." Buhârî, Büyû 19, 22, 44, 46; Müslim, Büyû, 47, (532); Ebu Dâvud, Büyû 53, (3459); Tirmizî, Büyû 26, (1246); Nesâî, Büyû 3, (7, 244-245).
ALIŞ-VERİŞTE VE İKALE'DE (AKDİ BOZMA) KOLAYLIK 198 - Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Satışında, satın alışında, borcunu ödeyişinde cömert ve kolaylaştırıcı davranan kimseye Allah rahmetini bol kılsın". Buhârî, Büyû 16; Tirmizî Büyû 75, (1320).
199 - Tirmizî'nin rivayeti şöyledir: "Allah, sizden önce yaşamış olan bir kimseye rahmetiyle muamele etti. Çünkü bu adam satınca kolaylık gösterir, satın alınca kolaylık gösterir, alacağını isteyince (kabalık ve sertlik değil, anlayış ve) kolaylık gösterirdi." Tirmizî, Büyû 75. (1320).
200 - Tirmizî'nin Ebu Hüreyre'den kaydettiği bir rivayette Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurur: "Allah, satıştaki müsâmahayı, satın alıştaki müsâmahayı, ödemedeki müsâmahayı sever" Tirmizî, Büyû 75 (1319).
201 - Huzeyfe ve Ebu Mes'ud el-Bedrî (radıyallahu anh) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şöyle söylediğini işittiklerini anlatır: "Sizden önce yaşamış olan birisine, ruhunu kabzetmek üzere melek gelmiş idi, sordu: "-Bir hayır işledin mi?" Adam: "-Bilmiyorum" diye cevapladı. Kendisine tekrar: "-Hele bir düşün (belki hatırlarsın) dendi. Adam: "-Bir şey hatırlamıyorum, ancak dünyada iken, insanlarla alış-veriş yapardım. Bu muâmelelerimde zengine ödeme müddetini uzatır, fakire de (ödeme işlerinde müsâmaha ve bazı eksikliklerini bağışlamak sûretiyle) kolaylık gösterirdim" dedi. Allah onu (bu kadarcık iyiliği sebebiyle affedip) cennetine koydu." Buhârî, Büyû 17-18, Enbiyâ 50, İstikrâz 5; Müslim, Müsâkât 26-31, (1560).
202 - Amra Bintu Abdirrahmân (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Bir adam bir meyve bahçesinin meyvelerini toptan satın aldı. Meyveyi toplayıp miktarını tayin edince, tahmîn edilenden noksan buldu. Bahçe sâhibini görerek eksik çıkan kısmı hesaptan düşmesini veya alım-satım akdinden dönmesini talebetti. Fakat adam teklif edilenleri kabul etmemeye yemin etti. Bunun üzerine müşterinin annesi, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e müracaat ederek durumu arzetti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "O adam, hayır yapmamaya yemin etmiştir" buyurdu. Bu sözü işiten bahçe sâhibi Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'e gelerek: "Ey Allah'ın Resûlü, talebini kabul ettim" dedi. Muvatta, Büyû 15, (2, 621); Buhârî, Sulh 10; Müslim, Müsâkât 19, (1557). | |
| | | |ŞehLâ| Admin
Mesaj Sayısı : 232 Nerden : Saturn :) Kayıt tarihi : 20/01/09
| Konu: Geri: KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum C.tesi Şub. 07, 2009 4:31 pm | |
| 203 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Kim bir Müslümanın ikâlesini (yani alım-satım akdini feshetmesini) kabul ederse, Allah da onu düşmekten kurtarır" Ebu Dâvud, Büyû 54, (3460); İbnu Mâce, Ticârât 26, (2199).
ÖLÇÜLER VE TARTILAR HAKKINDA 204 - İbnu Ömer anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "(Şer'i hukuku ödemek için) vezin'de Mekke halkının vezn'i esastır, keyl'de de Medine halkının keyl'i esastır." Ebu Dâvud, Büyû 8, (3340); Nesâî, Büyû 54, (7, 284).
205 - Mikdâm İbnu Ma'dikerb (radıyallahu anh) Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın şu sözünü nakletti: "Yiyeceklerinizi kîle ile ölçün, sizin için mübarek kılınsın." Buhârî, Büyû 52.
206 - İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) mikyal (ölçek) ve mîzân (terazi) kullananlara şöyle hitab etti: "Sizler bizden önce gelip geçen kavimleri helâk eden iki işi üzerinize almış bulunmaktasınız" Tirmizî, Büyû' 9, (1217).
207 - İbnu Harmele (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ümmü Habib Bintü Züeyb İbnu Kays el-Müzenniyye, bize (ölçüm işlerinde kullanılan) bir sa' bağışladı. Ümmü Habib bize rivayet etti ki, kendisine, İbnu Ahî Safiyye'den geldiğine göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın zevce-i pâkleri Safiyye vâlidemiz (radıyallahu anhâ) bağışlanan bu sâ'in, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'in kullandığı sâ' olduğunu söylemiştir. Râvilerden Enes İbnu İyâz der ki: "Ben bu sâ'ı denedim, (kontrol ettim) gördüm ki bu sâ', Emevî Halifesi Hişâm İbnu Abdi'l-Melik'in kullandığı müdd'le iki buçuk müdd miktarında idi". Ebu Dâvud, Eyman 18, (3279).
208 - es-Sâib İbnu Yezîd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) devrinde bir sâ', bugün sizlerin kullanmakta olduğunuz müdd'le, bir müdden üçte bir müdd miktarında fazla idi. Ancak bu miktara Ömer İbnu Abdilaziz merhum zamanında ilâve bulunuldu. Buhârî,, İ'tisam 16, Kefârât 5; Nesâî, Zekât 44, (5, 54).
209 - Hz. Osman (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sattığın zaman tart, satın alınca tarttır." Buhârî, Büyû' 51.
ALIM-SATIMIN ADABINA DAİR MÜTEFERRİK HADİSLER 210 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular: "Allah'ın en çok sevdiği yerler mescidlerdir. Allah'ın en ziyade nefret ettiği yerler de çarşı ve pazarlardır." Müslim, Mesâcid 288, (671).
211 - Selman (radıyallahu anh) diyor ki: "Elinden geliyorsa, çarşıya ilk giren olma. Oradan son çıkan da olma. Çünkü çarşı, şeytanın, (insanları şaşırtmak için kıyasıya) savaş verdiği yerdir, bayrağı da orada dalgalanır." Müslim, Fedâilu's-Sahâbe 100,(2451).
212 - Hz. Ömer (radıyallahu anh): "Bizim çarşımızda dini bilen kimseler satıcılık yapsın" buyurmuştur. Tirmizî, Vitr 21, (487).
213 - Ebu'd-Derda (radıyallahu anh) buyurmuştur ki: "Ben, Şam'daki Ümeyye Camii'nin merdivenlerinde bir dükkan sâhibi olup, her gün elli dinar kazanıp Allah yolunda harcamak ve bu esnada namazlarımı da hep cemaatle kılmak, Allah'ın helal kıldıklarını da haram etmemek şartlarını arzulamaktan ziyade, Allahu Teâla'nın, haklarında: "...o kimseler ki ne bir ticaret ne de bir alış veriş onları Allah'ı zikretmekten alıkoymaz" (Nur, 36) övgüsünü kullandığı kimselerden olmamaktan korkarım." Bu rivayet Rezîn'in ilâvesidir.
NECASETLER 214 - Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: Mekke'nin fethedildiği sene Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm)'i Mekke'de işittim, şöyle buyuruyordu: "Cenab-ı Allah içki, ölmüş hayvan, domuz ve putun alım-satımını yasakladı." Bunun üzerine: "Ey Allah'ın Resûlü "ölmüş hayvanların iç yağı hakkında ne buyurursunuz, zîra onunla gemiler yağların, derilere sürülür, kandiller aydınlatılır" dendi. Cevâben: "O (nun satışı) haramdır" buyurdu ve ilâve etti: "Allah Yahudilerin canını alsın. Allah onlara ölmüş hayvanların iç yağını haram kıldığı vakit bu yağı erittiler, sonra satıp parasını yediler." Buhârî, Büyû 112, Meğâzî 50; Müslim, Müsâkât 71 (1581); Ebu Dâvud, Büyû 66 (3486); Tirmizî, Büyû 93, (7, 309-310); İbnu Mâce, Ticarât 11, (2167).
215 - Abdurrahman İbnu Va'le'nin anlattığına göre, İbnu Abbas (radıyallahu anh)'dan üzüm şırası hakkında sorunca ondan şu cevabı almıştır: "Adamın biri Resûlullah (aleyhissâlatu vesselâm)'a bir şarap dağarcığı hediye etmişti, kendisine "Allah'ın bunu haram kıldığını bilmiyor musun?" dedi. Adam: "Hayır bilmiyorum" cevabını verdi ve yanında bulunan birisine birşeyler fısıldadı. Resûlullah (aleyhissâlatu vesselâm) adama "Ona ne fısıldadın?" diye sorunca adam: "Onu satmasını emrettim" dedi. Resûlullah (aleyhissâlatu vesselâm): "İçilmesi haram olanın satılması da haramdır" buyurdu ve iki şarap dağarcığının ağızlarını açarak içlerini boşalttı." Müslim, Musâkat 68, (1579); Muvatta, Eşribe 12, (2, 846), Nesâî, Büyû 90, (7, 307-308).
216 - İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm)'i Kâbe'nin yanında otururken gördüm. Bir ara başını semaya kaldırarak güldü ve şunu söyledi: "-Allah Yahudilere Lânet etsin, Allah Yahudilere lânet etsin, Allah Yahudilere lânet etsin! Allah onlara (ölmüş hayvanların) iç yağını yasaklamıştı tutup bunu sattılar ve parasını yediler. Halbuki Allah bir millete bir şeyin yenmesini haram etti mi, onun parasını da haram etti demektir." Ebu Dâvud, Büyû 66 (3488).
217 - el-Muğîre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissâlatu vesselâm) buyurdu ki: "Kim içki satarsa, hınzır kasaplığı da yapsın" Ebu Dâvud, Büyû 66, (3489).
218 - Ebu Talha (radıyallahu anh) anlattığına göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan "İçkiye vâris olan yetimler" hakkında sormuştur. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Dök onu!" emretmiştir. Ebu Talha: "Sirke yapsam olmaz mı?" deyince de "Hayır!" diye cevap vermiştir." Ebu Dâvud, Eşribe 3 (3675); Tirmizî, Büyû 58, (1293). Tirmizî'nin rivayetinde: "Şarabı dök, küplerini de kır" buyurmuştur. | |
| | | |ŞehLâ| Admin
Mesaj Sayısı : 232 Nerden : Saturn :) Kayıt tarihi : 20/01/09
| Konu: Geri: KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum C.tesi Şub. 07, 2009 4:31 pm | |
| KABZEDİLMEYEN SATIŞA DAİR 219 - İbnu Ömer (radıyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm) şöyle demiştir: "Bir yiyecek satın alan kimse, onu kabzetmeden önce satamaz" Buhârî, Büyû 49, 51, 54, 55, Hudud 42; Müslim, Büyû 29, 35, 40, 41, (1525-1526-1528-1529); Nesâî, Büyû 55, (7, 286-287); Ebu Dâvud, Büyû 67 (3492); Tirmizî, Büyû 56 (1291); Muvatta, Büyû 40, (2, 640-641); İbnu Mâce, Ticarât 37, (2226).
220 - Bir diğer rivayette: "...malı kabzedinceye kadar" ziyadesi vardır. İbnu Ömer der ki: "Biz hayvanla gelenlerden tartmadan göz kararıyla yiyecek satın alırdık. Sonra Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm) satın aldığımız bu şeyleri başka yere naklederek yerini değiştirmeden satmamızı yasakladı" Müslim, (1527).
221 - Hakîm İbnu Hizâm (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ey Allah'ın Resûlü dedim, bana gelip, birşeyler almak isteyenler oluyor. Halbuki istenen şey bende yoktur. Bu durumda bilâhere çarşıdan satın alarak teslim etmek üzere istenen şeyi satayım mı?" "Hayır dedi, yanında mevcut olmayan şeyi satma." Nesâî, Büyû 60, (7, 289), Ebu Dâvud, Büyû 70 (3503); Tirmizî, Büyû 19, (1232); İbnu Mâce, Ticarât 20, (2187).
222 - İbnu Abbas (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir kimsenin, yiyecek maddesini tam olarak kabzetmiş olmadan satmasını yasakladı. Tâvus derki: "İbnu Abbas'a "Bu nasıl olur?" diye sordum da bana şu cevabı verdi: "Bu dirhemlerin dirhemlerle alınıp satılmasıdır, yiyecek maddesi ise tehir edilmiştir." Beş kitap'ta da tahriç edilmiştir.
223 - Süleyman İbnu Yesar (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) Mervân İbnu'l-Hakem'e: -Sen faiz ticaretini helâl kıldın dedi. Mervan: -Ne yapmışım? diye sordu. Ebu Hüreyre tekrar: -Sen sened satışını helâl addetmişsin. Halbuki Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), tam olarak kabzedilmezden önce yiyecek satışını yasakladı, dedi. Râvi der ki: "Bu konuşma üzerine Mervan halka hitap ederek sened satışını yasakladı." Süleyman ilâve etti: "Ben muhafızların bu senedleri, halkın elinden topladıklarını gördüm." Müslim, Büyû 40 (1528).
224 - İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir sefer sırasında Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm)'le beraber bulunuyorduk. Ben Hz. Ömer'e ait, yüke yeni alıştırılan henüz zabtı zor bir devenin üzerindeydim. Deve dik başlılık edip cemaatin önüne önüne giderdi. Babam Ömer (radıyallahu anh) devenin bu davranışından üzülür, onu tekrar geriye atardı. Bana da: "Devene sâhib ol, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın önüne geçmesin" derdi. Sonunda Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): -Ey Ömer, onu bana sat dedi. -Pekâla o senin olsun ey Allah'ın Resûlü!" dedi. Böylece deveyi Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm) ondan satın almış oldu. Sonra da Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana dönerek: "Ey Abdullah, deveyi sana bağışladım, artık o senindir, onu istediğin gibi kullan" dedi. Buhârî, Büyû 47, Hibe 25.
MEYVELERİN VE EKİNLERİN SATIŞINA DAİR 225 - İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm) şöyle emretti: "Ağaçların üzerinde o yılın meyveleri (olgunlaşmaya) sâlih olduğu (kızarmak, sararmak sûretiyle) zâhir olana kadar, meyveleri satmayın. Yaş hurmayı kuru hurma karşılığında da satmayın." Yine Abdullah İbnu Ömer, Zeyd İbnu Sabit'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yaş hurmayı kurusu ile değiştirmeyi yasakladıktan sonra, ariyyenin (muayyen bir ağacın başındaki yaş hurmayı) yerdeki yaş veya kuru hurma ile tebdiline müsaade buyurdu. Bu çeşit bir değiş tokuşa başka alım-satımlarda müsaade buyurmadı." İbnu Ömer'e meyvenin sâlih olarak ortaya çıkması nedir? diye sorulunca şu cevabı verirdi: "Meyvenin afete uğrayarak zarar görme tehlikesini atlatmasıdır." Buhârî, Büyû 82-87, Müsâkat 17, Selem 4; Müslim, Büyû 51, 59, 79, (1534, 1535, 1539); Ebu Dâvud, Büyû 20, (3361); Nesâî, Büyû 28 (7, 262-263), 40 (7, 270-271), Eymân 45 (7, 33); İbnu Mâce, Ticarât 32, (2214-2215); Muvatta, Büyû 10, (2, 618). 226 - Buhârî'nin dışındaki müelliflerin kaydettiği bir diğer rivayette şöyle denir: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) meyvesi olgunlaşıncaya kadar hurmayı, dânesi beyazlaşıp afetten emin oluncaya kadar başağı satmaktan men etti. Bu muameleden satıcı da alıcı da yasaklanmıştır. Müslim, Büyû 50, (1535); Ebu Dâvud, Büyû 23, (3368); Tirmizî, Büyû 15, (1226-1227); Nesâî, Büyû 40, (7, 270, 271); İbnu Mâce, Ticarât 32, (2214-2215).
227 - Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm) olgunlaşmazdan önce meyvenin ağacın başında iken satılmasını yasakladı. Kendisine (aleyhissalâtu vesselâm) meyvenin olgunlaşması ile ne kastediliyor? diye sorulunca: "Onun kızarması ve sararmasıdır" diye açıkladı ve ilave etti: "Cenâb-ı Hakk bir âfet vererek meyveye mâni olacak olsa, kardeşinden aldığın parayı nasıl helâl addedeceksin?" Buhârî, Büyû' 83, Selem 4; Müslim, Müsâkat 15-17 (1555), Büyû 49, 50 (1534-1554); Muvatta, Büyû 11 (2, 618); Ebu Dâvud, Büyû 23, (3367); İbnu Mâce, Ticarât 61, (2284).
228 - Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm) alacalanmazdan önce meyvenin satılmasını yasakladı. "Meyvenin alacalanması nedir?" diye sorulunca: "Kızarması, sararması ve yenir hâle gelmesidir" diye açıkladı. Buhârî, Büyû 83, Zekât 58; Müslim, Büyû 53 (1536); Ebu Dâvud Büyû' 23, (3370-3373); Nesâî, Büyû 28, (7, 264).
229 - Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) siyahlanmazdan önce üzümün, sertleşmezden önce hububatın satılmasını yasakladı." Ebu Dâvud, Büyû 23, (3371); Tirmizî, Büyû 15 (1228); İbnu Mâce, Ticarât 32, (2217).
230 - Hârice İbnu Zeyd (radıyallahu anh)'in anlattığına göre, babası, süreyya yıldızı doğmadıkça meyve satmazdı. Muvatta, Büyû 13, (2, 619).
231 - Sehl İbnu Ebî Hasme (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm) yaş hurmayı kuru hurma ile değiştirmeyi yasakladı ve "Bu riba'dır, buna müzâbene denir" buyurdu. Ancak ariyye satışını bundan istisna etti. Ariyye bahçe sâhibinin ayırdığı bir veya iki hurma ağacıdır. Onların başındaki meyvenin kuruyunca ne kadar olacağını göz kararıyla tahmîn eder. Bunun bedelince yaş hurma (satın alıp) yer". Buhârî, Büyû 83, Şürb 17; Müslim, Büyû 64, (1540); Ebu Dâvud, Büyû 20, (3363); Tirmizî, Büyû 64, (1303); Nesâî, Büyû 35, (7, 268). Tirmizî bir başka rivayette şu ilâveyi kaydeder: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yaş üzümü kuru üzümle her meyveyi, meyve cinsinden tahmînî karşılığıyla satmayı yasakladı." Yahya İbnu Said ariyye'yi şöyle açıkladı: "Kişinin âilesine yedirmek maksadıyla birkaç hurma ağacının yaş meyvesini, -miktarını tahmin yoluyla takdir edip- kuru hurma karşılığında satın almasıdır."
232 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) dedi ki: Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm), kuru hurma vererek, tahmin yoluyla ariyyelerin satın alınmasına, beş vask veya beş vasktan az miktar için izin verdi." Ravilerden biri, "beş vask" mı dedi, yoksa "beş vasktan az" mı dedi diye şüphe etmiştir. Buhârî, Büyû, 83 (Şürb 17); Müslim, Büyû 71, (1541); Ebu Dâvud, Büyû 21, (3364); Nesâî, Büyû 35, (7, 268); Tirmizî, Büyû 63, (1301); Muvatta, Büyû 14, (2, 620).
233 - Ebu Sa'îd (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm) müzâbene ve muhâkala'yı yasakladı. Müzâbene, yeni meyvenin daha hurma, ağacının başında iken satın alınmasıdır. İmam Malik "...kuru hurma vererek" ziyadesini kaydetti. Muhâkale de buğday karşılığında tarlanın kiralanmasıdır. Buhârî, Büyû 82; Müslim, Büyû 105, (1546); Muvatta, Büyû 23-25 (2, 625); Nesâî, Müzâra'a 45, (7,39).
234 - İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) müzâbene'yi yasakladı. Müzâbene, yaş hurmayı, ölçeğe vurarak kuru hurma mukabili satmaktır, keza taze üzümü ölçeğe vurarak kuru üzüm karşılığında satmaktır." Buhârî, Büyû 75, 82; Müslim, Büyû 74 (1542); Ebu Dâvud, Büyû 18 (3361); Nesâî, Büyû 33, (7, 266); Tirmizî, Büyû 63, (1300); Muvatta, Büyû 23, (2, 624).
235 - Ebu Dâvud'un bir diğer rivayetinde: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ekini, ölçekli olarak buğdayla satmaktan yasakladı." Ebu Dâvud, Büyû 19, (3361).
236 - Sahiheyn'in Hz. Câbir'den kaydettikleri bir rivayet de şöyle: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Muhâbere ve Muhâkale'yi yasakladı. Atâ der ki: "Cabir bize şu açıklamayı yaptı: Mahâbere: Boş araziyi, sahibi bir başkasına verir. Alan adam bütün masrafları karşılayarak tarlayı eker. Tarla sahibi mahsülden hisse alır. Müzabene'ye gelince, bunun "daha ağaçta iken yaş hurmayı, kuru harma ile ölçekle satmak" olduğunu söyledi. Muhâkale ise, ekinden cari bir alış-veriş, müzâbene'ye benzer, ekinin ölçekle buğday mukabili satılmasıdır. Buhari, Şürb 17, Müslim, Büyü 53, (1536); Tirmizi, Büyü' 55, (1290), 72, (1313); Ebu Davud, Büyü 24, (3374-3375); Nesai, Büyü 39, (7, 270).
237 - Müslim'in bir diğer rivayetinde şöyle denir: "Hz. Peygamber (aleyhissalatu vesselam) muhâkale, müzâbene, muâveme ve muharebe suretiyle yapılan alış-verişleri yasakladı. -Ravi der ki: Muâveme, bir kaç yılı içine alan bir satıştır.- Keza, sünya'yı da yasakladı" Sünen müellifleri şu ziyadeyi kaydederler. "...bilinme durumu hâriç" Müslim, Büyû, 85 (1536).
238 - Nesâî'nin diğer bir rivayetinde: Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm)... muhâdara ve muhâbere satışlarını yasakladı" der. Ravi şu açıklamayı yaptı: Muhâdara, hurmanın alaca düşmezden önce satılmasıdır, muhâbere de, yığının, (miktarını göz kararıyla tahmin edip) şu kadar bu kadar sa'ya satmaktır. Buhârî, Enes'ten şu ziyadeyi kaydetti: "...mülâmese ve münâbeze'yi de... yasakladı." | |
| | | |ŞehLâ| Admin
Mesaj Sayısı : 232 Nerden : Saturn :) Kayıt tarihi : 20/01/09
| Konu: Geri: KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum C.tesi Şub. 07, 2009 4:31 pm | |
| ALIM-SATIMI CAİZ OLMAYAN EŞYALAR HAKKINDA 239 - İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Ömer (radıyallahu anh) buyurdu ki: "Efendisinden çocuk doğuran cariyeyi efendisi artık satamaz, hibe edemez, miras olarak da bırakamaz. Hayatta kaldığı müddetçe ondan istifade eder. Ölecek olursa cariye hür olur." Muvatta, Itk 6, (2, 776).
240 - Rezîn, Hz. Câbir (radıyallahu anh)'in şu sözünü kaydeder: "Biz Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm) ve Hz. Ebu Bekir (radıyallahu anh) zamanında ümmü veled'i satardık. Hz. Ömer bu alış-verişten bizi yasaklayınca terk ettik." İbnu'l-Esir: "Bu rivayeti ana kaynaklarda (Usûl) göremedim" der. Ebu Dâvud, Itk 8, (3953); İbnu Mâce, Itk 2, (2517).
241 - İbnu Ömer (radıyallahu anh) diyor ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) velâ'nın alım-satımını ve hibe edilmesini yasakladı." Buhârî, Itk 10, Feraiz 21; Müslim, Itk 16, (1506); Ebu Dâvud, Feraiz 14, (2919); Tirmizî, Büyû' 20 (1236); Muvatta, Itk, 10 (2, 782); İbnu Mâce, Feraiz 15, (2747); Nesâî, Büyû 87, (7, 306). Bazı âlimler, hadisteki "...hibe edilmesini..." kısmının, Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm)'in sözü olamıyacağını iddia etmiştir.
242 - İyas İbnu Abdillah (radıyallahu anh) "Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm)'in suyun satılmasını yasakladığını" rivayet etmiştir. Ebu Dâvud, Büyû 63, (3478); Tirmizî, Büyû 44, (1271); Nesâî, Büyû 88, (7, 307); İbnu Mâce, Rühûn 18, (2477).
243 - Hz. Câbir' (radıyallahu anh)'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) "Suyun fazlasını satmayı yasaklamıştır." Müslim, Musâkat, 34 (1565); Nesâî, Büyû 89, (307); İbnu Mâce, Rühûn 18, (2477).
244 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın: "Ot satmak maksadıyla suyun fazlası satılmaz" dediğini rivayet etmiştir. Buhârî, Şürb 2, Hiyel 5; Müslim, Musâkât 38, (1566); İbnu Mâce, Rühûn 19, (2478).
245 - Nesâî dışındaki beş kitapta geldiğine göre, Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm) şöyle emretmiştir: "Ota mâni olmak maksadıyla suyun fazlasına mâni olmayın." Buhârî, Müsâkât 2, Hiyel 5; Müslim, Musâkât 37, (1566); Muvatta, Akdiye 29, (2, 744); Ebu Dâvud, Büyû 62, (3473); Tirmizî, Büyû 24 (1272); İbnu Mâce, Rühûn, 19, (2478).
246 - Amra Bintu Abdirrahmân'ın naklettiğine göre Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmuştur: "Kuyu suyunun fazlası yasaklanamaz" Muvatta, Akdiye 30, (2, 745); İbnu Mâce, Rühûn 19, (2479).
247 - Muhâcirlerden bir kişi şunu anlatmıştır: "Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm)'le birlikte üç defa gazveye katıldım. Onun şöyle söylediğini işittim: "Müslümanlar üç şeyde ortaktırlar: Suda, otda ve ateşte." Ebu Dâvud, Büyû 62, (3477); İbnu Mâce, Rühûn 16, (2473).
248 - Büheysetu'l-Fezâriyye (radıyallahu anh) anlatıyor: "Babam, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'dan izin isteyerek kendisi ile kamîsi arasına girdi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı öpüyor ve kucaklıyordu. Sonra: "Ey Allah'ın Rasûlü yasaklanması yasak olan şey nedir? bana söyle" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Tuz!" dedi. Babam tekrar sordu: "Başka ne var?" Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Ateş!" dedi. Sonra tekrar sordu: "Ey Allah'ın Resûlü yasaklanması helal olmayan şey nedir?" Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Hayır yapman kendine hayırdır" cevabını verdi" Ebu Dâvud, Büyû 62, (3476).
249 - Ebu Ümâme (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Şarkıcı cariyeleri satmayın, satın da almayın. Onlara (musikî) de öğretmeyin. Onları alıp satmak şartıyla yaptığınız ticarette hayır yoktur, onlar için ödenen para haramdır." Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ilave etti: "Şu âyet bu gibiler hakkında nâzil olmuştur: "İnsanlardan bazıları, bir bilgisi olmadığı halde, Allah yolundan saptırmak için boş sözlere müşteri çıkarlar. Allah yolunu alaya alırlar. İşte bunlara alçaltıcı bir azab vardır" (Lokman 6), Tirmizî, Büyû 51, (1282), Tefsîru'l-Kur'ân, Lokman, (3193); İbnu Mâce, Ticârât 11, (2168).
250 - Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) taksimden önce ganimetin satılmasını yasakladı." Tirmizî, Siyer 14, (1563).
251 - İbnu Ömer (radıyallahu anhüma) anlatıyor: "Cahiliye insanları, devenin etini, karnındakinin hamileliği vaktine satarlardı. "Karnındakinin hamileliği" devenin karnındakini doğurması, doğanın da büyüyüp hamile kalmasıdır. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu alış-verişi yasakladı." Buhârî'nin bir rivayetinde "...sonra karnındaki de doğar" denir. Buhârî, Büyû 61, Menâkıbu'l-Ensâr 26, Selem 8; Müslim, Büyû 5-6, (1514); Tirmizî, Büyû 16, (1229); Ebu Dâvud, Büyû 24, (3370); Nesâî, Büyû' 67, 68 (7, 293-294); İbnu Mâce, Ticarât 24, (2197); Muvatta, Büyû 62, (2, 653-654).
252 - İbnu Abbâs (radıyallahu anh)'ın naklettiğine göre Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurmuştur: "Ödemenin, karnındakinin doğumuna tehiri riba (faiz)dır." Nesâî, Büyû 67, (7, 293).
253 - Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) erkek deveye (parayla) çekmeyi yasakladı." Müslim, Müsâkat 35, (1565); Nesâî, Büyû 94, (7, 310).
254 - Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hassan (radıyallahu anh), Ebu Talha (radıyallahu anh)'nın tasadduk ettiği Beyruha adlı bahçeden hissesine düşen kısmı (Hz. Muâviye'ye yüzbin dirheme) satmıştı. Kendisine: "Ebu Talha'nın sadakasını satıyor musun?" dediler. Şu cevabı verdi: "Yani bir sâ' hurmayı, bir sâ' para mukabilinde satmayayım mı?" Buhârî, Vesâya 17.
255 - İbnu'l-Müseyyeb anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalatu vesselam) hayvanın et mukabilinde satılmasını yasakladı." Muvatta, Büyü 64, 66.
ALDATMAYA DAİR 256 - İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a gelerek alış-verişte aldatıldığını söyledi. Resûlullah (aleyhissâlatu vesselâm) kendisine: "Alış-veriş yaptığın kimseye: Aldatmaca yok! de" buyurdu. Buhârî, Büyû 48, İstikraz 19, Husûmât 3, Hiyel 7; Müslim, Büyû 48, (1533); Ebu Dâvud, Büyû 68, (3500); Tirmizî, Büyû 28 (1250); Nesâî, Büyû 51; Muvatta, Büyû 98.
257 - Abdülmecid İBnu Vehb anlatıyor: "Bana, el-Addâ' İbnu Hâlid (radıyallahu anh): "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bana yazdığı bir mektubu sana okuyayım mı?" dedi. Ben: "Memnuniyetle!" deyince bir mektup çıkardı. Mektupta şunlar yazılı idi: "Bu, el-Addâ İbnu Hâlid İbni Zehve'nin Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'den satın aldığı şeyi tevsik eder. el-Addâ ondan bir köle veya cariye satın aldı. Kölede, ne herhangi bir hastalık, ne (zina, hırsızlık, kaçma gibi) bir düşkünlük ne de (satışını gayr-ı meşru kılan hürr asıllı bulunmak, emânet ve rehin olarak verilmiş olmak gibi) haramlık yoktur. Bu Müslümanın Müslümana satışıdır." Tirmizî, Büyû 8, (1216); Buhârî, senetsiz olarak kaydetmiştir. (Büyû, 19); İbnu Mâce, Ticarât 47, (2251).
258 - İbnu Ebî Evfâ (radıyallahu anh) anlatıyor: "Bir adam çarşıya satmak üzere mal koydu. Müslümanlardan biri alıcı çıkınca, onu ikna için, "senin vermediğin parayı ödedim" diye Allah'a kasem etmişti. Bunun üzerine şu âyet nâzil oldu: "Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir değere değişenler var ya, işte onların âhirette bir payları yoktur. Allah, kıyamet günü, onlara hitab etmeyecek, onlara bakmayacak, onları temize çıkarmayacaktır. Elem verici azab onlar içindir" (Âl-i İmrân, 77), Buhârî, Büyû 27, Tefsir 33.
259 - Amr İbnu Dinar anlatıyor: "Nevvas adında biri vardı. Yanında su içme hastası bir deve vardı. İbnu Ömer (radıyallahu anh) bu deveyi ortağından satın aldı. Ortağı kendisine uğrayınca: "Şu devemiz var ya onu sattık" dedi: Ortağı "kime" deyince "şu şu evsafta bir yaşlıya" diye tarif etti. Ortağı: "Öylemi, amma da yaptın, vallahi o zat İbnu Ömer'dir" dedi: "Sonra İbnu Ömer (radıyallahu anh)'e gelerek: "Ortağım sana su içme hastası bir deve satmış, durumunu da sana söylememiş" dedi. İbnu Ömer: "Öyleyse götür onu" dedi. Adam götürmek üzere tutunca: "Bırak deveyi, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın hükmüne râzıyız, sirayet yoktur" buyurdu." Buhârî, Büyû 36.
260 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) çarşıda bir yiyecek yığınına rastlayınca elini yığına daldırıp çıkardı. Parmaklarına rutubet bulaştı. Adama: "Ey satıcı nedir bu?" diye çıkıştı. Adam: "Ey Allah'ın Resûlü, yağmur ıslattı, deyince: "Bu yaşlığı üste getirip, herkesin görmesini sağlıyamaz mıydın? Kim bizi aldatırsa o bizden değildir" buyurdu. Müslim, İman 164, (102); Tirmizî, Büyû 74, (1315); Ebu Dâvud, Büyû, 52, (3452); İbnu Mâce, Ticarât, 36, (2224). Metin, Müslim'inkidir.
261 - Ebu Dâvud ve Tirmizî'nin rivayetlerinde (yukarıdaki hadiste) şu ziyade mevcuttur: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a "elini yığına daldır" diye vahyedildi, o da elini daldırdı. Yığın ıslaktı. "Aldatan bizden değildir" buyurdu."
262 - Ukbe İbnu Âmir (radıyallahu anh) buyurmuştur ki: "Müslüman bir kimsenin, bir malda kusur olduğunu bildiği halde, müşteriye haber vermeden satması haramdır." Buhârî, bunu bir babın başlığında kaydetmiştir. (Büyû19).
SÜTÜ HAYVANIN MEMESİNDE BEKLETMEYE DAİR 263 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular: "Deve ve koyunun memelerinde süt bekletmeyin. Kim böyle sütü bekletilmiş bir sağmal hayvan satın almışsa sağdıktan sonra muhayyerdir, dilerse kabul eder, dilerse bir sâ' miktarında kuru hurma da vererek iade eder." Buhârî, Büyû 64; Müslim, Büyû 11, (1524); Ebu Dâvud, Büyû 48, (3443, 3444, 3446); Nesâî, Büyû 14, (7, 253-254); Muvatta, Büyû 96, (2, 683); Tirmizî, 29, (1251-1252).
264 - Buhârî'nin bir başka rivayetinde "...Memun kalırsa hayvanı tutar, memnun kalazsa iâde eder. İâde ettiği takdirde sağdığı süt için bir sâ' kuru hurma verir" denmektedir. Büyû 69.
265 - Müslim'in bir rivayetinde "Müşteri satın aldığı sütü bekletilmiş sağmal hayvan hakkında üç gün muhayyerdir. İâde edecek olursa beraberinde bir sâ' miktarında yiyecek verir, buğday değil" denmektedir. Büyû, 25. Müslim'in bir başka rivayetinde: "...bir sa' kuru hurma verir, buğday değil" denir. Buhârî ve Müslim'in rivayetlerinde: "Deve ve koyunun sütü (satış sırasında) memede bekletilmez" buyurulur.
266 - Nesâî'nin bir rivayetinde: "Kim sütü bekletilmiş bir deve veya davar satın alırsa..." denir. 267 - İbnu Ömer (radıyallahu anh) anlatıyor: Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm) buyurdular ki: "Kim sütü memesinde bekletilmiş bir deve satın alırsa o üç gün muhayyerdir. Şayed iâde edecek olursa, hayvanla birlikte, sütü mislince veya sütünün iki mislince buğday da verir." Ebu Dâvud 48, (3446); İbnu Mâce, 42, (2240).
FİYAT KIZIŞTIRMAYA DAİR 268 - Ebu Hüreyre (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) efendimiz buyurdular ki: "(Alıcı olmadığınız hâlde, fiyatları kızıştırmak için) müşteri ile satıcının aralarına girmeyin." Buhârî, Büyû 58; Müslim, Büyû 11, (1515), Nikâh 52 (1413); Ebu Dâvud, Büyû 46, (3438); Tirmizî, Büyû 65, (1304); Nesâî, Büyû 21 (7, 1259); İbnu Mâce, Ticârât 14, (2174).
269 - İbnu Ömer (radıyallahu anhümâ) diyor ki: "Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm) müşteri kızıştırmayı yasakladı". Buhârî, Büyû 60; Müslim, Büyû 13, (1216); Muvatta, Büyû 97, (2, 684); İbnu Mâce, Ticârât 14 (2173); Nesâî, Büyû 16, 17, 21. (7, 258). İmam Mâlik şu ilâvede bulunur: "Kızıştırma (necş): Aslında alıcı olmadığın halde, (araya girerek) mala değerinden fazla fiyat vermendir. Böylece (gerçekten almak isteyen) bir başkası, seni takiben mala daha fazla fiyat vererek aldanır."
270 - İbnu Ebî Evfa (radıyallahu anh) buyurmuştur ki: "Müşteri kızıştıran, ribâ yemiş hâindir. Bu iş, bâtıl bir aldatmadır, helâl değildir." Buhârî bunu senetsiz olarak ve sahâbe sözü şeklinde rivayet etmiştir. Büyû 60. | |
| | | |ŞehLâ| Admin
Mesaj Sayısı : 232 Nerden : Saturn :) Kayıt tarihi : 20/01/09
| Konu: Geri: KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum C.tesi Şub. 07, 2009 4:32 pm | |
| ŞARTLAR VE İSTİSNA HAKKINDA 271 - İbnu Mes'ud (radıyallahu anh)'un anlattığına göre: "Kendisi, hanımından bir cariye satın alır. Ancak karısı bir şart koşarak der ki: "Şayet cariyeyi satacak olursan, satın aldığın fiyatla ben alacağım." Bu hususta Hz. Ömer (radıyallahu anh)'e sordum. Bana: "Câriyeye yaklaşma. Onda başka birisi için şart var" dedi. Muvatta, Büyû5, (2, 616).
272 - Amr İbnu Şuayb İbni Muhammed İbni Abdillah İbni Amr İbni'l-As babası tarikiyle ceddi Abdullah'tan rivayet ettiğine göre, "Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm), bey'u'l-urban'ı yasaklamıştır." Ebu Dâvud, Büyû 69, (3502); Muvatta, Büyû 1, (2, 609); İbnu Mâce, Ticârât 22, (2192). İmam Mâlik bey'ul-urbân'ı şöyle tarif eder: "Kişinin bir köle veya cariyeyi satın alıp veya bir hayvanı kiralayıp, sonra satan veya kiralayan kimseye: "Sana şu kadar dirhem veya dinar veriyorum, şu şartla ki, ben bu malı satın alır veya senden kiraladığım hayvana binersem sana vermiş olduğum para, malın bedelinden veya hayvanın kirasından sayılacaktır. Şayet malı almaktan, veya hayvanı kiralamaktan vazgeçersem, sana önceden vermiş olduğum para senin olsun" der.
273 - Abdullah İbnu Ebi Bekr'in anlattığına göre: "Dedesi Muhammed İbnu Amr, el-Efrâk adındaki bağının meyvesini dört bin dirheme sattı. Bundan sekiz yüz dirheme (tekabül eden) hurmayı müstesna kıldı." Muvatta, Büyû 18, (2, 622).
274 - İmam Mâlik (radıyallahu anh)'e ulaştığına göre, Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm) satışı ve selefi yasaklamıştır. İmam Mâlik bunu şöyle açıklar: "Bu, bir kimsenin diğerine şöyle demesidir: "Senin malını şu şu fiyata alıyorum ancak bir şartla sen de benden şunu ve şunu selef sûretiyle satın alacaksın". Bu çeşit bir muamele câiz değildir." Muvatta, Büyû 69, (2, 657).
275 - Hz. Câbir (radıyallahu anh) anlatıyor: "Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm)'le birlikte gazveye katıldım. Ben su taşımada kullandığımız devemizin üzerinde giderken Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana kavuştu. Devem yorgundu ve bu yüzden gerilerden yürüyordu. Durumu görünce Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm) de geride kalarak deveyi sürdü ve ona dua buyurdu. Bunun üzerine bütün develerin önünden gitmeye başladı. Bana: "Deveni nasıl görüyorsun?" diye sordu. "Çok iyi görüyorum, bereketiniz değdi" dedim. "Onu bana satar mısın?" buyurdu. Ben utandım, bundan başka su taşıyan devemiz yoktu. Yine de "evet" dedim ve Medine'ye varıncaya kadar sırtı benim olmak şartıyla deveyi kendilerine sattım. Ona: "Ey Allah'ın Rasûlü yeni evliyim" diyerek izin istedim. Bana izin verdiler. Bunun üzerine, Medine'ye gelince beni dayım karşıladı. Deveden sordu. Deve ile ilgili yaptıklarımı anlatınca beni ayıpladı. İzin istediğim sırada Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm): "Bâkire ile mi, dulla mı evlendin?" diye sormuştu. Ben "dul biriyle" dedim. "Niye bâkire ile değil, o seninle sen de onunla şakalaşırdınız" buyurdu. Ben: "Ey Allah'ın Resûlü, babam vefat etti. Bir çok kız kardeşim var, hepsi de küçük. Onlarla aynı yaşta, onların terbiyeleriyle meşgul olamayacak, onlara bakamıyacak çok genç biriyle evlenmeyi uygun bulmadım. Bu sebeple onlara bakıp terbiyelerini yapacak birdulla evlendim" dedim." Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Medine'ye gelince deveyi vermek üzere yanlarına gittim. Bana parasını verdi ve deveyi de iâde etti." Buhârî, Cihad 49, 113, Vekâlet 8, Mesacid 59, Büyû 34, İstikrâz 1, 7, Mezâlim 26, Hibe 23, Şürût 4, Nikâh 10, 121, Nafakat 12, Daavât 53; Müslim, Müsâkat 109, (710), Salâtu'l-Müsafirin 69, (710), Rida 54, (710); Tirmizî, Nikah 13, (1100), Büyû 30, (1253); Nesâî, Büyû 77, (7, 297-300); Ebu Dâvud, Ticârât 71, (3505); İbnu Mâce, Ticârât 29, (2205). 276 - Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Deveyi bana bir okiyye'ye sat" dedi. Ben: "Hayır" dedim. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ısrar ederek: "Onu bana bir okiyye'ye sat" dedi ben de sattım fakat evime kavuşuncaya kadar binme şartını koştum. Medine'ye gelince, teslim etmek üzere deveyi Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a getirdim. Bana parasını hemen ödedi. Ben oradan ayrıldım. Arkamdan birini göndererek: "Esasen senin devene müşteri değilim, sen deveni geri al artık, o yine senin olsun" dedi. Bir diğer rivayette: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hayvanın sırtını Medine'ye kadar bana iâde etti" denir. Bir diğer rivayette: "Medine'ye kadar sırtı senin" denir. Bir diğer rivayette: "...Medine'ye kadar sırtını şart kıldı" ifadesi vardır. Buhârî der ki: "Şart kılma ifadesi rivayetlerin çoğunda yer alır. Sahîh olan da budur." Bir diğer rivayette: "Deveyi, dört dînara (sattım)" denir. Bu, dinarın on dirhem hesabından bir okiyye yapar. Diğer bir rivayette "Bir okiyye altın'a" denir. Diğer bir rivayette "ikiyüz dirheme" denir. Bir diğer rivayette "dört okiyye'ye" denir. Bir diğer rivayette "Yirmi dinara" denir. Bir diğer rivayette: "Medine'ye geldiğim zaman dikkatli ol hanımın hayızlı olabilir" buyurdu. Bu rivayette "Akşam vakti Medine'ye geldim. Mescide uğradım. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ı orada mescidin kapısında buldum. Bana "Şimdi mi geldin?" diye sordu. "Evet!" dedim. Bana: "Deveni bırak, içeri gir, iki rek'at namaz kıl!" buyurdu. Ben hemen girdim, namaz kıldım ve döndüm. Hz. Bilâl'e emrederek bana bir okiyye tartmasını söyledi. Bilal derhal tarttı ve biraz da fazla koydu" denir. Bir diğer rivayette Câbir (radıyallahu anh) der ki: "(Evimize) girmek için gittiğim zaman, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle uyardı: "Biraz ağır olun, evlere geceleyin girelim. Böylece, saçı başı dağınık olanlar taranır, gurbette kocası olanlar etek traşı olurlar."
277 - Müslim'in bir diğer rivayetinde şöyle gelmiştir: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "-Bana şu deveyi sat" buyurdu. Ben: "-Hayır satmam, size bağışlıyorum, deve sizin olsun ey Allah'ın Resûlü" dedim. "-Olmaz, bağış kabûl etmem, sat onu bana" buyurdu. Ben: "-Öyleyse, dedim, bir adama bir okiyye miktarında altın borcum var, ona mukabil deveyi size sattım" dedim. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "-Aldım onu, ancak sen yükünü Medine'ye kadar onun üzerinde götür" dedi. Medine'ye gelince, Hz. Bilâl (radıyallahu anh)'e: "-Câbir'e bir okiyye altın ver, biraz da fazla olsun" emretti. Bilal bu söz üzerine bir kîrât fazla tarttı. Kendi kendime: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın bana verdiği fazla miktarı yanımdan hiç ayırmayacağım" dedim. Harra harbinde, Şamlılar tarafından yağma edilinceye kadar, kesemin dibinde duruyordu."
278 - Yine Müslim'den gelen bir başka rivayet şöyledir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Bana, deveyi şu, şu bedele sat, Allah da seni mağfiret buyursun, olmaz mı?" dedi. Ben cevaben: "elbette, o sizin olsun" dedim. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir taraftan miktarı artırmaya devam ediyor bir taraftan da: "Allah Teâlâ sana mağfiret buyursun" diyordu. Bu sözü üç kere tekrar etti."
279 - Bir diğer rivayette şöyle denir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana: "Allah'ın adıyla bin" dedi. Medine'ye geldiğimiz zaman Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), ashâbından bazı gruplarla birlikte mescide girdi. Ben de mescide girip, devemi kapının yanındaki taş döşeli kısma bağladım. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'a "işte deveniz" diye haber verdim. Mescidden çıktı. Deveye yaklaştı ve "Deve, devemizdir" buyurdu. Sonra birkaç okiyye altın gönderip: "Bunu Câbir'e verin" dedi. Sonra bana: "Parayı aldın mı?" diye sordu. "Evet" dedim. Bunun üzerine: "Para da, deve de senindir" buyurdu (ve deveyi de geri verdi.)"
280 - Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'nin anlattığına göre: "Berîre, mukâtebe borcunu ödeme hususunda yardımcı olması için kendisine (Hz. Aişe'ye) uğramıştı. O âna kadar borcundan herhangi bir şey ödememiş bulunuyordu. Hz. Aişe, Berîre'ye "Ailene dön, senin mukâtebe borcunu ödememi istiyorlarsa bir şartla yaparım: Senin üzerindeki velâ hakkı bana geçmeli" dedi. Berîre dönüp, ailesine durumu anlattı. Onlar kabul etmediler ve: "Sana bir iyilik yapmak isterse yapsın, karışmayız, ancak velâ'n bize aittir" dediler. Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) bunun üzerine, durumu Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm)'e arzetti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona: "Sen satın al, sonra da âzad et. Velâ hakkı, âzâd edene aittir" buyurdu. Bunu söyledikten sonra Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ayağa kalkarak şu hitabede bulundu: "İnsanlara ne oluyor ki, alış-verişlerinde Kitabullah'ta bulunmayan şartları koşuyorlar? Kitabullah'ta olmayan bir şart koşana bu helâl olmaz. Böyle biri yüz şart da koşacak olsa, Allah'ın şartı daha doğru, daha sağlamdır." Buhârî, Mesâcid 70, Zekât 61, Büyû 67, 73, Itk 10, Mekâtib 2, 3, 4, 5, Hibe 7, Şurût 3, 10, 13, 17, Talâk 16, Kefârâtü'l-İman 8, Ferâiz 19, 20, 22, 23; Müslim, Itk 5, (1504); Muvatta, Itk 17, (2, 780); Ebu Dâvud, Itk 2, (3929-3930); Nesâî, 85, 86 (7, 300); Tirmizî, Büyû 33, (1256), Vevâya 7, (2125); İbnu Mâce, Itk 3, (2521). 281 - Diğer bir rivayette, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hz. Aişe (radıyallahu anhâ)'ye şöyle söylemiştir: "(Berîre'yi) önce satın al sonra da âzad et. (Onu satan efendilerini de bırak, bir işe yaramıyacak olan) istedikleri şartı koşsunlar." Aişe Berîre'yi satın alıp, âzad etti. Berîre'nin ailesi, velâ hakkının kendilerine ait olması şartını koştu. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm); şu açıklamayı yaptı: "(Olmaz öyle şey!) Velâ hakkı âzad edene aittir. Satanlar yüz şartta koşsalar (batıldır!)". Buhârî, Şurut 10. MÜLÂMESE VE MÜNÂZEBE'YE DAİR 282 - Ebu S | |
| | | |ŞehLâ| Admin
Mesaj Sayısı : 232 Nerden : Saturn :) Kayıt tarihi : 20/01/09
| Konu: Geri: KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum C.tesi Şub. 07, 2009 4:32 pm | |
| ALLAH KORKUSUYLA AĞLAMAK 7242 - Abdullah İbnu'z-Zübeyr radıyallahu anhüma'nın anlattığına göre, "Kendilerinin müslümanlığı kabul etmeleri ile, Allah'ın onları azarladığına dair (şu) ayetin inmesi arasında dört yıldan fazla zaman olmamıştır." "Onlar, daha önce kendilerıne kitap verilen ve zaman geçtikçe kalpleri katılaşan kimseler gibi olmasınlar. Çünkü onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdi" (Hadid 16). 7243 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Çok gülmeyin, çünkü çok gülmek kalbi öldürür." 7244 - Berâ radıyallahu anh anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'la birlikte bir cenazede beraberdik. Aleyhissalâtu vesselâm kabrin kenarına oturup ağladılar, öyle ki (göz yaşlarıyla) toprak ıslandı. Sonra da: "Ey kardeşlerim İşte (başımıza gelecek) bu aynı (ölüm hadisesi) için iyi hazırlanın" buyurdular." 7245 - Abdullah İbnu Mes'ud radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselam buyurdular ki: "Sinek başı kadar bile olsa, gözünden Allah korkusuyla yaş çıkan ve bu yaşı yanak yumrusuna değecek kadar akan hiçbir mü'min kul yoktur ki, Allah onu (ebedi) ateşe haram etmesin!" 7246 - Hz. Muaviye İbnu Ebi Süfyan radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm buyurdular ki: "Ameller kap(ta bulunan madde) gibidir. En aşağısı (yani dipteki kısım) güzelse en yukarısı (yani üst kısmı) da güzel olur; en aşağısı bozulursa en üstü de bozulur." 7247 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Eğer kişi namazını herkesin gözü önünde kılınca (edebine uygun kılar) güzel yapar, tek başına kimsenin görmediği durumda kılınca da (edebine uygun kılar) güzel yaparsa, Allah Teâla hazretleri (onun ibadetinden memnun kalır ve:) "Bu (kulluğunu riyasız yapan) gerçek bir kulumdur" der." 7248 - Hz. Ebu Hureyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "(Ey mü'minler! Amel ve ibadetlerinizi) itidal üzere yapın, ifrattan kaçının. Zira sizden hiç kimseyi (ateşten) ameli kurtaracak değildir." Sahabiler: "Seni de mi amelin kurtarmaz, ey Allah'ın Resülü!" dediler. Aleyhissalatu vesselâm: "Beni de, buyurdular. Eğer Allah kendi katından bir rahmet ve fazl ile benim günahlarımı bağışlamazsa beni de amelim kurtarmaz!" buyurdular." | |
| | | |ŞehLâ| Admin
Mesaj Sayısı : 232 Nerden : Saturn :) Kayıt tarihi : 20/01/09
| Konu: Geri: KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum C.tesi Şub. 07, 2009 4:33 pm | |
| ALLAHIN SIFATLARI 3456 - Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm aramızda ayağa kalkıp şu beş cümleyi söyledi: Allah Teâla Hazretleri uyumaz, zaten O'na uyku da yakışmaz. Kıstı (tartıyı, rızkı) indirir ve kaldırır. Geceleyin yapılan amel, gündüzleyin yapılandan önce; gündüzleyin yapılan amel de geceleyin yapılan amelden önce Allah'a yükseltilir. O'nun hicâbı nurdur. Eğer o perdeyi açacak olsa, veçhinin sübuhâtı, basarının ihâta ettiği bütün mahlükatını yakardı." Müslim, İmân 293 (179). 3457 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhisalâtu vesselam buyurdular ki: "Sizden biri kardeşiyle dövüşünce yüze vurmaktan sakınsın." Buhari, Itk 20; Müslim, Birr, 112, (2612). Müslim'in rivayetinde şu ziyade var: "...zira Allah Adem'i kendi sûretinde yaratmıştır." 3458 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalatu vesselâm şu duayı çok yapardı: "Ey kalbleri çeviren Allahım! Kalbimi dinin üzerine sâbit kıl!" Ben (bir gün kendisine): "Ey Allah'ın resûlü! Biz sana ve senin getirdiklerine inandık. Sen bizim hakkımızda korkuyor musun?" dedim. Bana şöyle cevap verdi: "Evet! Kalpler, Rahmân'ın iki parmağı arasındadır. Onları istediği gibi çevirir." Tirmizi, Kader 7, (2141). 3459 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm'ı şu âyetleri okurken işittim. (Meâlen): Hiç şüphesiz Allah size emânetleri ehline teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah işitir ve görür" (Nisa 58). Bu sırada Resülullah aleyhissalâtu vesselam'ın baş parmağını kulağına, onu takib eden (şahâdet) parmağını da gözünün üzerine koyduğunu gördüm.'' Ebu Dâvud, Sünnet 19, (4728). | |
| | | |ŞehLâ| Admin
Mesaj Sayısı : 232 Nerden : Saturn :) Kayıt tarihi : 20/01/09
| Konu: Geri: KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum C.tesi Şub. 07, 2009 4:33 pm | |
| ARİYET BÖLÜMÜ 4184 - Safvan İbnu Ümeyye radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Huneyn savaşı sırasında benden bir miktar zırhı ariyet olarak istedi. Ben de: "Zorla (gasbederek) mi almak istiyorsun?" dedim. "Hayır!" dedi, "garantili olarak taleb ediyorum!" Ebu Davud, Büyü' 90, (3562). 4185 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bir tabak istiare etmişti, kap ziyana uğradı. Sahiplerine tazmin etti." Tirmizi, Ahkam 23, (1360). 4186 - Semüre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Aldığı şeyi sahibine ödemek "el'e vecibedir." Katade der ki: "Hasan (bunu rivayet ettiğini) unuttu ve dedi ki: "O, (yani ariyet) emanetindir. (Zayi olması halinde) sana tazmin gerekmez." Ebu Davud, Büyü' 90, (3561); Tirmizi, Büyü 39, (1266) 4187 - Ebu Ümame radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ariyet (sahibine) verilecektir. Kefil borçludur, borç ödenmelidir." Tirmizi, Büyü 39, Vesaya 5, (2121), (1265); Ebu Davud, Büyü' 90, (3569). 4188 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Başkasına sütünden istifade etmesi için verilecek bir hayvan olarak, sütlü deve ve bol sütlü koyun ne muvafıktır. Sabah bir kap, akşam bir kap süt verir." Buharig, Hibe 35, Eşribe 14; Müslim, Zekat 73, (1019). | |
| | | |ŞehLâ| Admin
Mesaj Sayısı : 232 Nerden : Saturn :) Kayıt tarihi : 20/01/09
| Konu: Geri: KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum C.tesi Şub. 07, 2009 4:34 pm | |
| ARKADAŞ 2157 - İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) buyurdular ki: "İnsanlar yalnızlıktaki (mahzuru) benim kadar bilselerdi, hiçbir atlı tek başına bir gececik olsun yol yapmazdı." Buhârî, Cihâd 135; Tirmizî, Cihâd 4, (1673). 2158 - Said İbnu'l- Müseyyeb (rahimehullah) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Şeytan tek başına olanla, iki kişi beraber olana sıkıntı verir. Eğer üç kişi olurlarsa onlara sıkıntı veremez." Muvatta, İsti'zân 36, (2, 978). 2159 - Amr İbnu Şuayb an ebîhî an ceddihi (radıyallâhu anh) tarikinden naklediyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir atlı bir şeytandır, iki atlı iki şeytandır, üç atlı bir gruptur." Muvatta, İsti'zân 25, (2, 978); Ebü Dâvud, Cihad 86, (2607); Tirmizî, Cihâd 4, (1674). 2160 - Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir sefere üç kişi beraber çıkınca birini emîr (başkan) yapsınlar." Ebü Dâvud, Cihâd 87, (2609). ARKADAŞA YARDIM 2166 - Ebü Saîd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalatu vesselam) buyurdular ki: "Kimin yanında fazla hayvan varsa, onu hayvanı olmayana versin. Kimin de fazla azığı varsa onu azığı olmayana versin." Resülullah, bazı mal çeşitlerini bu suretle saymaya devam etti. Öyle ki, bizden hiç kimsenin (yol sırasında) herhangi bir fazlalıkta hakkı olmadığı düşünvesine vardık." Müslim, Lukata 18, (1728); Ebü Dâvud, Zekât 32, (1663). 2167 - Hz.Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselam) gazveye çıkmak arzu etti ve: "Ey Muhâcir ve Ensâr topIuluğu! Kardeşlerinizden öyleleri var ki ne malları var ne de aşîretleri. Herbiriniz, iki veya üç kişiyi yanına alsın" dedi." (Hz. Câbir devamla der ki): "Bu tamim üzerine ben iki veya üç kişiyi yanıma aldım. (Yol boyu) devemde, diğerlerinin sırası gibi benim de bir (binme) sıram vardı." 2168 - Yine Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm) yürüme sırasında geride kalır, (kafileye kavuşturmak için) zayıf hayvanı sürer, üzerindekini terkisine alır ve onlara dua ederdi." Ebü Dâvud, Cihâd 103, (2639). | |
| | | |ŞehLâ| Admin
Mesaj Sayısı : 232 Nerden : Saturn :) Kayıt tarihi : 20/01/09
| Konu: Geri: KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum C.tesi Şub. 07, 2009 4:36 pm | |
| ASHABIN FAZİLETLERİNİN MÜCBEL ZİKRİ 4332 - İmran İbnu Huseyn radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "İnsanların en hayırlıları benim asrımda yaşayanlardır. Sonra bunları takip edenlerdir, sonra da bunları takip edenlerdir. İmran radıyallahu anh der ki: "Kendi asrını zikrettikten sonra iki asır mı, üç asır mı zikretti bilemiyorum." bu sonuncuları takiben öyle insanlar gelir ki kendilerinden şahidlik istenmediği halde şahidlikte bulunurlar, onlar ihanet içindedirler, itimad olunmazlar. Nezirlerde (adak) bulunurlar, yerine getirmezler. Aralarında şişmanlık zuhûr eder." Bir rivayette şu ziyade var: "Yemin taleb edilmeden yemin ederler." Buhari, Şehadat 9, Fezailu'l-Ashab 1, Rikak 7, Eyman 27; Müslim, Fezailu's-Sahabe, 214, (2535); Tirmizi, Fiten 45, (2222), Şehadat 4, (2303); Ebu Davud, Sünnet 10, (4657); Nesai, Eyman 29, (7, 17, 18). 4333 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Beni gören veya beni göreni gören bir müslümana ateş değmeyecektir." Tirmizi, Menakıb (3857). 4334 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ashabıma sebbetmeyin (dil uzatmayın). Nefsim elinde olan Zât-ı Zülcelâl'e yemin olsun (sizden) biri, Uhud dağı kadar altın infak etse, onlardan birinin infak ettiği bir müdd'e hatta yarım müdd'e bedel olmaz." Müslim, Fedailu's-Sahabe 221, (2540). 4335 - Hz. Ebu Musa radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile, beraber akşam namazı kılmıştık. Aramızda: "Burada oturup yatsıyı da onunla birlikte kılsak" dedik ve oturduk. Derken yanımıza geldi ve: "Hala burada mısınız?" buyurdular. "Evet!" dedik. "İyi yapmışsınız!" buyurdu ve başını semaya kaldırdı. Başını sıkça semaya kaldırdı ve şöyle buyurdu: "Yıldızlar semanın emniyetidir. Yıldızlar gitti mi, vaadedilen şey semaya gelir. Ben de Ashabım için bir emniyetim. Ben gittim mi, onlara vaadedilen şey gelecektir. Ashabım da ümmetim için bir emniyettir. Ashabım gitti mi ümmetime vaadedilen şey gelir." Müslim, Fedâilu's-Sahâbe 207, (2531). 4336 - Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Bir yerde ölen Ashabımdan hiçbirisi yoktur ki, Kıyamet günü oranın ahalisine bir nur ve onlara (cennete sevkte) bir rehber olmasın." Tirmizi, Menakıb (3864). 4337 - Said İbnu'l-Müseyyeb, Hz. Ömer radıyallahu anh'tan naklediyor: Demişti ki: "Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı dinledim, buyurmuştu ki: "Ben, Rabbimden Ashabımın benden sonra düşeceği ihtilaf hakkında sordum. Bunun üzerine şöyle vahyetti: "Ey Muhammed! Senin Ashabın benim nezdimde, gökteki yıldızlar gibidir. Bazıları diğerlerinden daha kavidirler. Her biri için bir nûr vardır. Öyleyse, kim onların ihtilaf ettikleri meselelerden birini alırsa, o kimse benim nazarımda hidayet üzeredir." Hz. Ömer der ki: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (devamla) ilave etti: "Ashabım yıldızlar gibidir, hangisine uyarsanız hidayeti bulursunuz." Rezin tahriç etmiştir. (Hadisin birinci kısmını Câmi'u'us-Sağir'de Suyuti kaydeder (Feyzu'l-Kadır 4, 76). İkinci kısmı da İbnu Abdi'l-Berr, Câmi'u'l-İlm'de kaydetmiştir (2, 91). ASHABIN FAZİLET VE MENKIBELERİNİN YÜCELİĞİ 4338 - Said İbnu Zeyd radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın şöyle söylediğini işittim: "Ebu Bekr cennetliktir, Ömer cennetliktir, Osman cennetliktir, Ali cennetliktir, Talhâ cennetliktir, Zübeyr cennetliktir, Sa'd İbnu Malik cennetliktir, Abdurrahman İbnu Avi cennetliktir, Ebu Ubeyde İbnu'l-Cerrâh cennetliktir." (Râvi der ki: Zeyd) onuncuda sükut etti. Dinleyenler: "Onuncu kim?" diye sordular. (Bu taleb üzerine): "Said İbnu zeyd!" dedi. Yani bu, kendisi idi. Zeyd sonra ilave etti: "Allah'a yemin ederim. Onlardan birinin Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ile birlikte yüzü tozlanacak kadar bulunuvermesi, sizden birinin ömrü boyu çalışmasından daha hayırlıdır, hatta ömrü, Hz. Nuh aleyhisselam'ın ömrü kadar uzun olsa bile" Ebu Davud, Sünnet 9, (4648, 4649, 4650). 4339 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ümmetim(in ferdleri arasında) ümmetime karşı en çok merhametli olan kimse Ebu Bekr'dir. Onlar içinde Allah'ın emri hususunda en çok titiz olanı Ömer'dir. Haya cihetiyle en şiddetli olanı Osman'dır. (Davalarda) en isabetli hüküm vereni Ali'dir. Helal ve haramı en iyi bileni Muaz İbnu Cebel'dir. Ferâizi en iyi bilen Zeyd İbnu Sâbit'tir. Kur'ân okumasını en iyi bileni Übey İbnu Ka'b'dır. Her ümmetin bir emini vardır. Bu ümmetin emini Ebu Ubeyde İbnu'l-Cerrâh'dır. Ebu Zerr'den daha doğru sözlü olan birini ne gök gölgeledi, ne de yer taşıdı. O, verada Hz. İsa aleyhisselam gibiydi." Hz. Ömer radıyallahu anh (hased etmişçesine): "Yani biz bu hasletin onda olduğunu kabul edecek miyiz?" dedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Evet. Bu hasletleri onda var bilin!" buyurdular." Tirmizi, Menakıb (3793, 3794). 4340 - Hz. Huzeyfe radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ben aranızda ne kadar kalacağımı bilemiyorum. Benden sonra "iki'ye uyun" dedi ve Ebu Bekr ile Ömer'e işaret etti. (Sözlerine devam ederek): "Ammar'ın davranışlarını örnek alın. İbnu Mes'ud ne söylemişse tasdik edin" buyurdu. Tirmizi, Menakıb (3804). 4341 - Hz. Câbir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Geceleyin (rüyamda) bana salih bir adam gönderildi. Sanki Ebu Bekr, Resulullah'a yamanmış gibiydi, Ömer de Ebu Bekr'e yamanmış gibiydi. Osman da Ömer'e yamanmış gibiydi." Cabir der ki: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanından kalktığımız zaman dedik ki: "(Rüyanın yorumu şöyle olmalıdır:) "Oradaki salih kimse Resûlullah'tır. Onların birbirlerine yamanmaları, Allah'ın, peygamberiyle gönderdiği işin (dinin) sorumluları olmalarıdır." Ebu Davud, Sünnet 9, (4639). | |
| | | |ŞehLâ| Admin
Mesaj Sayısı : 232 Nerden : Saturn :) Kayıt tarihi : 20/01/09
| Konu: Geri: KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum C.tesi Şub. 07, 2009 4:37 pm | |
| 4342 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ben kendimi cennete girmiş gördüm. Derken Ebu Talha'nın hanımı Rumeysa ile karşılaştım (radıyallahu anhüma). Bir de hışırtı kulağıma geldi. "Bu kim(in hışırtısı)?" dedim. "Bilal(in)!" dediler. Avlusunda bir cariye bulunan bir köşk gördüm. "Bu kime ait?" dedim. "Ömer İbnu'l-Hattab'ındır!" dediler. İçine girip bakmayı arzu ettim. Ancak senin kıskanç olduğunu hatırladım ve geri döndüm!" Ömer, bu söz üzerine ağladı ve: "Sana karşı da mı kıskanç olacağım ey Allah'ın Resûlü!" dedi." Buhari, Ta'bir 31, 32, Bed'ü'l-Halk 9, Fezailu'l-Ashab 19, Nikah 107; Müslim, Fezailü's-Sahabe 21, (2395). 4343 - Hz. Büreyde radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Ey Bilal! Ne ile benden önce cennete girdin? Her ne zaman cennete girdiysem, her seferinde önümde senin hışırtını işittim. Dün gece de cennete girmiştim, önümde (yine) senin hışırtını duydum. Sonra altından şerefeleri olan murabba bir köşke geldim. "Bu köşk kimin?" diye sordum. "Araplardan birinin!" dediler. Ben cevaben: "Ama ben de bir Arabım, (benim olmadığına göre) bu köşk kimin?" dedim. Bunun üzerine: "Kureyş'ten birinin!" dediler. Ben tekrar: "Ben de bir Kureyşliyim, bu köşk kimin?" dedim. Bu sefer: "Muhammed ümmetinden birinin!" dediler. Ben de: "Muhammed benim, bu köşk kimin?" dedim. Bunun üzerine: "Ömer İbnu'l-Hattab'ın!" dediler, radıyallahu anh. Bunun üzerine bilal: "Ya Resûlullah! Her ezan okuyuşumda iki rek'at namaz kıldım. Her ne zaman hades vaki oldu ise derhal abdest tazeledim ve Allah'a iki rek'at namaz kılmayı üzerimde borç gördüm" dedi. Bilal'in bu açıklaması üzerine Aleyhissalatu vesselam: "İşte bu iki şey sebebiyle (cennete girmede benden evvel davranmış olmalısın)" buyurdular." Tirmizi, Menâkıb, (3690).
4344 - Amr İbnu'l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a sordum: "(Ey Allah'ın Resulü!) İnsanların hangisi size daha sevgilidir?" "Aişe!" buyurdular. "Ya erkeklerden?" dedim. "Babası!" buyurdular. "Sonra kim?" dedim. "Ömer!" buyurdular ve başka bazı erkekler saydılar." Buhari, Meğazi 63; Müslim, Fezailu's-Sahabe 8, (2384); Tirmizi, Menakıb, (3879).
4345 - Usame İbnu Zeyd radıyallahu anh anlatıyor: "Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanında oturuyordum. Ali ve Abbas radıyallahu anhümâ gelip (huzuruna girmek için) izin istediler. Aleyhissalatu vesselâm: "Ne getirdiler biliyor musun?" buyurdular. "Hayır, bilmiyorum!" dedim. "Ama ben biliyorum, onlara izin ver!" buyurdular. (İçeri aldım), onlar da girdiler. "Ey Allah'ın Resûlü! Ehlinden hangisi sana daha sevgili? Sormaya geldik!" dediler. Aleyhissalatu vesselam: "Fatıma Bintu Muhammed" buyurdular. "(Kan bağı) olan ailenden kimi sevdiğinizi sormuyoruz. (Yakınlarından kimi sevdiğini) soruyoruz" dediler. "Ehlimin bana en sevgili olanı, kendisine (hidayet ederek) Allah'ın nimetlendirdiği, (azad edip evlat edinmemle de) kendimin ikram etmiş olduğu kimsedir!" buyurdu ve Üsâme İbnu Zeyd radıyallahu anhümâ'yı zikretti. "Pekalâ sonra kim?" dediler. "Sonra Ali İbnu Ebi Talib!" buyurdular. Bunun üzerine amcası Abbas radıyallahu anh: "Ey Allah'ın Resûlü! Amcanı en sona bıraktın!" dedi. "Ali hicrette senden önce davrandı!" cevabını verdiler." Tirmizi, Menakıb, (3821).
4346 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Biz Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm zamanında insanları derecelendirir ve şöyle sıralardık: (Ümmet-i Muhammed'in, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan sonra en efdali) Ebu Bekr, sonra Ömer, sonra Osman, (Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bu sıralamayı işitir) bize itiraz etmezdi (Radıyallahu anhüm ecmain)." Buhari, Fezailu'l-Ashab 4, 7; Ebu Davud, Sünnet 8, (4627, 4628); Tirmizi, Menakıb, (3707).
4347 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Üseyd İbnu Hudayr ve Abbâd İbnu Bişr radıyallahu anhüma karanlık bir gecede Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanında idiler. (Sohbet bitince) yanından ayrıldılar. Derken önlerinde iki nur peydah oldu. Yolları ayrıldığı zaman her birinin bir nûru vardı." Buhari, Mesâ'ıd 78, Menakıb 28, Menakıbu'l-Ensar 13. EBU BEKR SIDDİK Radıyallahu Anh
4348 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Ebu Bekr Radıyallahu anh, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanına girmişti. Aleyhissalatu vesselam: "Müjde. (Ey Ebu Bekr!) Sen Allah'ın ateşten azad ettiği kimsesin!" buyurdular. İşte o günden itibaren Hz. Ebu Bekr, Atik (azadlı) diye isimlendirildi." Tirmizi, Menakıb, (3679). 4349 - Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Cebrail aleyhisselâm yanıma gelerek elimden tuttu ve bana ümmetimin gireceği cennet kapısını gösterdi." Hz. Ebu Bekr atılıp: "Ey Allah'ın Resulü! Ben o sırada seninle olmayı ne kadar isterdim, ta ki ona ben de bakayım!" dedi. Aleyhissalatu vesselam: "Ey Ebu Bekr, ümmetimden cennete ilk girecek kimse olman sana yetmez mi!" karşılığında bulundular." Ebu Davud, Sünnet 9, (4652).
4350 - Yine Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Nezdimizde bir eli(ihsanı) bulunan hiç kimse yoktur ki, o ihsan sebebiyle biz ona (misliyle veya daha fazlasıyla) karşılıkta bulunmayalım. Ancak Ebu Bekr bundan hariç. Çünkü, onun nezdimizde yardım varsa da, onun karşılığını Kıyamet günü ona Allah verecektir. Bana Ebu Bekr'in malı kadar kimsenin malı faydalı olmadı. Benim müslüman olmasını teklif ettiğim herkesten bir zorluk gördüm, Ebu Bekr hariç. Zira o teklifim karşısında hiç tereddüd etmeden kabul etti. Eğer kendime bir dost (halil) ittihaz etseydim, mutlaka Ebu Bekr'i dost edinirdim. Haberiniz olsun, arkadaşınız Allah Teâla'nın dostu (halilullah'tır)." Tirmizi, Menakıb, (3662).
4351 - Ebu Sa'id radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (bir gün) halka hitap ederek buyurdular ki: "Allah Teâla Hazretleri bir kulunu, dünya ile nezdindekini tercihte muhayyer bıraktı. O kul, Allah'ın nezdindekini tercih etti." Bu söz üzerine Hz. Ebu Bekr ağlamaya başladı. Biz, Aleyhissalatu vesselam'ın, Allah tarafından muhayyer bırakılan bir kul hakkında verdiği haber sebebiyle onun ağlamasına hayret ettik. Meğer, muhayyer bırakılan o kul Aleyhissalatu vesselam'ın kendisi imiş. Meğer bunu en iyi anlayan da aramızda Ebu Bekr imiş. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Sohbetiyle olsun malıyla olsun bana en ziyade ikramda bulunan Ebu Bekr'dir. Eğer, ben Rabbimden başkasını halil (dost) tutacak olsaydım, mutlaka Ebu Bekr'i halil edinirdim. (Allah arkadaşınızı kendine halil kıldı). Ancak (aramızda) İslam kardeşliği ve İslam muhabbeti var ((bu) efdaldir). Mescide açılan (hususi) hiçbir kapı bbırakılmayıp, hepsi kapatılacak, sadece Ebu Bekr'in kapısı açık bırakılacak." Buhari, Fezailu'l-Ashab 3, Menakıbu'l-Ensar 45, Mesacid 80; Müslim, Fezailu's-Sahabe 2, (2382); Tirmizi, Menakıb, (3661).
4352 - Ebu'd-Derda radıyallahu anh anlatıyor: "Ben Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanında oturuyordum. Derken, Ebu Bekr radıyallahu anh elbisesinin eteğini tutarak çıkageldi. Öyle ki, dizleri açılmış durumdaydı. Aleyhissalatu vesselam (onu bu halde görür görmez): "Arkadaşınız biriyle çekişmiş olmalı!" buyurdular. Ebu Bekr selam verdi ve: "(Ey Allah'ın Rasûlü!) Benimle İbnu'l-Hattab arasında bir şey (tatsızlık) oldu. Üzerine yürüdüm, sonra da pişman oldum. Beni affetmesini taleb ettim, kabul etmedi. Bunun üzerine sana geldim!" dedi. Aleyhissalatu vesselam da: "Ey Ebu Bekr! Allah sana mağfiret etsin!" buyurdu ve bunu üç kere tekrar etti. Sonra da Ömer radıyallahu anh, davranışından pişman oldu. Ebu bekr radıyallahu anh'ın evine gitti ve: "Ebu Bekr evde mi?" diye sordu. "Hayır!" cevabını alınca, o da doğru Aleyhissalatu vesselâm'ın yanına geldi ve selam verdi: Aleyhissalatu vesselam'ın yüzü (öfkeden) renk renk olmaya başladı. Bu hal, Hz. Ebu Bekr radıyallah'ı korkuttu. derhal diz çökerek: "Ey Allah'ın Resûlü! Bu meselede (hata benim), ben zulmettim!" dedi. Aleyhissalatu vesselam (hepimize): "Allah beni size (peygamber olarak) gönderdi. Size tebliğ ettiğim zaman hepiniz bana: "Sen yalancısın" dediniz. Ebu Bekr ise: "Doğru söyledin" dedi ve bana canıyla, malıyla yardımcı oldu. Siz arkadaşımı bana bırakırsınız değil mi?" buyurdular ve iki veya üç kere, bu sözü tekrar ettiler." Ebu'd-Derda der ki: "Bundan sonra, (Resûlullah'ın hatırı için) Ebu Bekr'e hiç eziyet edilmedi." Buhari, Fezailu'l-Ashab 5, Tefsir, A'raf 3.
4353 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın hastalığı şiddetlenince, kendisine cemaate namazı kimin kıldıracağı soruldu: "Ebu Bekr'e söyleyin, halka namazı o kıldırsın!" buyurdular. Hz. Aişe radıyallahu anha: "Ebu bekr yufka yürekli bir kimsedir, senin yerinde namaza duracak olsa (dayanamayıp ağlar ve ağlamaktan halka kıraati duyuramaz, (namaz kıldırma işini) Ömer'e emretseniz!" dedi. Aleyhissalatu vesselam yine: "Ebu Bekr'e söyleyin, namazı kıldırsın!" buyurdular. Hz. Aişe önceki sözünü tekrar etti. Aleyhissalatu vesselam: "Ona (Ebu Bekr'e) emredin, namazı kıldırsın!" dedi ve: "Siz (kadınlar) kendi kafanıza göre düzende Hz. Yusuf'un kadın arkadaşları gibisiniz!" diye söylendi." Buhari, Ezan 46.
4354 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı vefata götüren hastalığı şiddetlendiği zaman, halka namazı Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh kıldırıyordu. Pazartesi günü, cemaat saf olmuş halde namaza durduğu sırada Aleyhissalatu vesselam hücresinin perdesini açtı, ayakta olduğu halde bize bakıyordu. Yüzü sanki bir mushaf yaprağı gibi (uçuk) idi. Sonra tebessüm ederek güldü. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı (böyle) görmenin sevinciyle namazı bozayazdık. Hz. Ebu Bekr derhal safta namaz kılmak üzere geri çekildi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm7ın namaza geldiğini zannetmişti. Ancak Aleyhissalatu vesselam, bize işaret ederek namazı tamamlamamızı söyledi ve perdeyi indirdi. O gün vefat etti." Buhari, Ezan 46, 94, Amel fi's-Salat 6, Meğazi 83; Müslim, Salat 98; Nesai, Cenaiz 7, (7, 4).
4355 - Urve rahimehullah anlatıyor: "Abdullah İbnu Ömer'e müşriklerin Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a yaptıkları kötülüklerin en fenası hangisi idi?" diye sordum. Şunu anlattı: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm namaz kılarken Ukbe İbnu Ebi Mu'ayt'ın kendisine gelerek ridasını boynuna geçirip şiddetli şekilde boğduğunu gördüm. O sırada Ebu Bekr radıyallahu anh gelerek onu itti ve: "Sen, Rabbim Allah'dır dediği için mi bir adamı öldürmek istiyorsun? O size Rabbinizden açık hükümler getirdi!" dedi." Buhari, Fezailu'l-Ashab 5, Menakibu'l-ensar 29, Tefsir, Mü'min 1.
4356 - Süfyan rahimehullah dedi ki: "Kim, Hz. Ali'nin imamete, Hz. Ebu Bekr ve Hz. Ömer'den daha çok hak sahibi olduğu kuruntusuna düşerse, Hz. Ebu Bekr'i, Hz. Ömer'i, Muhacirleri ve Ensarları toptan hatakârlıkla itham etmiş olur. Bu bozuk akidesiyle onun amelinin semaya yükseleceğini zannetmiyorum." Ebu Davud, Sünnet 8, (4630). | |
| | | |ŞehLâ| Admin
Mesaj Sayısı : 232 Nerden : Saturn :) Kayıt tarihi : 20/01/09
| Konu: Geri: KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum C.tesi Şub. 07, 2009 4:37 pm | |
| HZ. ÖMER'İN FAZİLETİ 4357 - Hz. Cabir radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Ömer radıyallahu anh, Hz. Ebu Bekr'e: "(Ey Ebu Bekr!) Allah'ın Rasulü Muhammed aleyhissalatu vesselam'dan sonra insanların en hayırlısı" diye hitab etmişti. Hz. Ebu Bekr: "Sen böyle söylersen ben (de sana) Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan işittiğimi söyleyeceğim. Demişti ki: "Güneş, Ömer'den daha hayırlı bir kimse üzerine doğup batmadı." Tirmizi, Menakıb, (3685).
4358 - İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm şöyle dua etmişti: "Allahım, İslâm'ı şu iki şahıstan sana en sevgili olanla aziz kıl: Ebu Cehil ile veya Ömer İbnu'l-Hattab ile. Bunlardan Allah'a daha sevgili olanı Ömer'di." Tirmizi, Menakıb, (3682).
4359 - Yine İbnu Ömer radıyallahu anhüma anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Allah Teâla Hazretleri, hakkı, Hz. Ömer'in diline ve kalbine koydu." İbnu Ömer der ki: "Halkın başına ne zaman bir iş gelmiş, (o hususta) Ömer bir şey demiş, halk da başka bir şey demiş ise mutlaka Ömer radıyallahu anh'ın dediği üzere Kur'ân'dan bir vahiy gelmiştir." Tirmizi, Menakıb, (3683); Ebu Davud, Harac 18, (2962).
4360 - Salim, babası radıyallahu anh'tan naklediyor: "Dedi ki: "Ben Ömer radıyallahu anh'ın bir şey için: "Zannederim ki bu şöyledir" deyip de dediği gibi olmadığını hiç görmedim. (Nitekim bir gün), Ömer otururken güzel bir adam yanından geçti. Ömer: "Zannımda yanıldım." Veya: "Bu adam cahiliye devrindeki dini üzere devam etmektedir." Veya: "Bu, cahiliyede kavminin kâhiniydi!" dedi ve: "Şu adamı bana çağırın!" buyurdu. Adam çağrıldı. Ömer: "Zannımda yanıldım veya sen cahiliye devrindeki dinin üzeresin! veya cahiliyede sen onların kâhini idin!" diyerek hakkındaki tereddütlerini dile getirdi. Adam: "Bugünkü gibi bir gün görmedim (yani bugün gördüğüm şeyi hiç görmedim). Bugün müslüman bir kimse (olmayacak şekilde) karşılandı" dedi. Hz. Ömer: "Sana yemin veriyorum, benim istediklerimi doğru olarak söyleyeceksin!" buyurdu. Adam: "Cahiliye devrinde ben onların kâhinleri idim!" dedi. Ömer ona: "Dişi cinninin sana getirdiği haberlerin en acayibi hangisi idi?" dedi. Adam: "Bir gün ben çarşıda iken, bana dişi cin geldi. Ondaki korkuyu biliyorum. Dedi ki: "Sen cinni ve onun ye'sini ve başı üzerine devrilmesinden (yani kulak hırsızlığından men olarak haber alamayışından) sonraki ümidsizliğini ve sırtlarına ince çullar konulmuş genç develerle yetişilip yakalamasını görmedin mi?" Ömer şöyle dedi: "Doğru söyledi. Ben onların putlarının dibinde uyurken, bir adam bir buzağı ile geldi ve kesti. O zaman ona birisi öyle bir bağırdı ki, bu kadar yüksek sesle bağıran birisini hiç işitmemiştim. Şöyle diyordu: "Ey celih (ey düşmanlığını açığa vuran kimse)! Emrun necih (zafer bulmuş bir iş), recülün fasih (fasih konuşan bir adam) var. Senden başka ilah yoktur diyor!" Oradaki cemaat o adama doğru sıçradılar. (Hz. Ömer devamla dedi ki): "Ben bunu görünce kendi kendime: "Ben bu işin arkasında ne olduğunu anlayıncaya kadar buradan ayrılmayacağım!" dedim. Sonra o zat yine bağırdı: "Ey celih, emrun necih, recülün fasih (Ey düşmanlığnı açığa vuran kimse! Muvaffak olacak bir iş, fasih konuşan bir adam (var)! Lâilahe illallah! diyor!" Ben kalktım. Aradan çok geçmeden "Bir peygamber (çıktı)" dendi." Buhari, Menakıbu'l-Ensar 35.
4361 - Hz. Ömer radıyallahu anh demiştir ki: "Üç şeyde Rabbime muvafakat ettim: - (Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a:) "Ey Allah'ın Resulü! Makâm-ı İbrahim'de bir namaz yeri edinsen!" dedim, arkadan "İbrahim'in makamını namazgâh edinin" (Bakara 125) ayeti nazil oldu." - "(Bir gün) "Ey Allah'ın Rasûlü! Huzurunuza iyiler de facirler de giriyor. Emretseniz de ümmühâtu'l-mü'minin örtünseler!" dedim. Bunun üzerine hicab (örtünme) ayeti nazil oldu." - "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın hanımları kıskançlıkta birleştiler. Ben de: "O sizi boşarsa Allah O'na sizden hayırlısını verir" demiştim, bunun üzerine şu ayet indi. (Mealen): "Rabbi O'na sizden daha hayırlı olan, Allah'a teslim olmuş, iman etmiş, ibadet ve itaatte sebat eden, günahlarından tevbe eden, allah'a kullukta bulunan, orucunu tutan hanımlar nasib eder ki, onlardan dul olanı da bâkire olanı da bulunur" (Tahrim 5). Buhari, Talak 32, Tefsir, Bakara 9, Ahzab 8, Tahrim 1; Müslim, Fezailu's-sahabe 24, (2339).
HZ. ÖMER'LE HZ. EBU BEKR ARASINDA MÜŞTEREK HADİSLER 4362 - Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Bir çoban sürüsünü otlatırken, bir kurt koşarak gelip, sürüden bir koyun kapar. Çoban kurdun peşine düşer ve koyunu ondan kurtarır. Ancak kurt, çobana dönüp bakar ve: "Bu koyunlara yırtıcı gününde, onlara benden başka çobanın olmadığı günde kim bakacak?" der. Halk bunun üzerine: "Sübhanallah! Kurt konuşur mu?" diye hayrete düşerler. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm (onların bu tereddütleri üzerine): "Buna ben inanıyorum, Ebu Bekr ve Ömer de inanıyor" der. Halbuki o sırada Ebu Bekr ve Ömer orada değillerdi." Buhari, Fezailu'l-Ashab 8, Hars 4, Enbiya 50; Müslim, Fezailu's-Sahabe 13, (2388); Tirmizi, Menakıb, (3681, 3696).
4363 - Müslim'in bir rivayeti şöyledir: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Bir adam bir ineği sevkederken üzerine bindi. İnek adama bakıp dile geldi ve: "Ben bunun için yaratılmadım, ben ziraat için yaratıldım" dedi. Halk, hayret ve korku ile: "Sübhanallah, konuşan bir inek ha!" dediler. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm: "Ben (onun konuşmasına) inanıyorum. Ebu Bekr ve Ömer de inanıyorlar, (radıyallahu anhüma)" buyurdular." Müslim, Fezailu's-Sahabe 13, (2388).
4364 - Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Yüksek derece sahiplerini onların altında olanlar görür. Tıpkı sizin, semânın ufkunda doğan yıldızı görmeniz gibi. Ebu Bekr ve Ömer (radıyallahu anhüma) onlardandır (yüksek derece sahiplerindendir) ve daha da ileridirler." bu Davud, Huruf ve'l-Kıraat, (3987); Tirmizi, Menakıb, (3659).
4365 - Hz. Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm Hz. Ömer ve Hz. Ebu Bekr radıyallahu anhüma için: "Bu ikisi var ya, bunlar, öncekiler ve sonrakilerden cennetlik olan kühûlün efendisidirler." Tirmizi, Menakıb, (3366).
4366 - Hz. Huzeyfe raadıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Benden sonra şu ikiye iktida edin: Ebu Bekr ve Ömer radıyallahu anhümâ." Tirmizi, Menakıb. (3663, 3664).
4367 - Muhammed İbnu'l-Nanefiyye anlatıyor: "Babam radıyallahu anh'a dedim ki: "Babacığım, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'dan sonra insanların hangisi hayırlıdır?" "Ebu bekr!" dedi. "Sonra kim?" dedim. "Ömer!" dedi. Ben: "Sonra kim?" diye sormaya devam edip "Osman!" cevabını almaktan korktum da: "Sonra sen!" deyiverdim. Ama babam: "Ben mi? Ben sıradan bir müslümanım" dedi." Buhari, Fezailu'l-Ashab 5; Ebu Davud, Sünnet 8, (4629).
HZ. OSMAN RADIYALLAHU ANH 4368 - Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Hz. Ebu Bekr radıyallahu anh, Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanına girmek üzere izin istedi. Bu sırada Aleyhissalatu vesselam yatağı üzerinde yatmakta idi. Üzerinde benim bürgüm vardı. Resûlullah halini bozmadan izin verdi. (Konuştular), meselelerini hallettiler. Hz. Ebu Bekr gitti. Bir müddet sonra Hz. Ömer girmek için izin istedi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm aynı halini hiç değiştirmeden ona da izin verdi. Ömer'in ihtiyacını da gördü. Sonra o da gitti. Bir müddet sonra Osman izin istedi. Bu sefer Aleyhissalatu vesselam yatağında doğrulup oturdu. Üstünü başını düzeltti. Bana da: "Elbiseni üzerine topla!" emretti. Ve ona da girmesi için izin verdi. Onun da ihtiyacını gördü. Osman da gitti. O gidince ben dayanamayıp: "Ey Allah'ın Resûlü! Ebu Bekir ve Ömer gelince istifini bozmadığın halde Osman gelince kendine çekidüzen verdin. Sebebi nedir?" diye sordum. Dedi ki: "Osman çok utangaç birisidir. Ben istifimi hiç bozmadan eski halimde iken içeri aldığım takdirde arzusunu açmadan gideceğinden korktum." Bir rivayette: "Kendisinden meleklerin haya duydukları bir kimseden ben haya duymayayım mı?" demiştir. Müslim, Fezailu's-Sahabe 36, (4201).
4369 - Osman İbnu Abdillah İbnu Mevhib anlatıyor: "Mısır, ehlinden biri geldi, hacc yapmak istiyordu. Oturan bir grup gördü ve: "Bunlar da kim?" dedi. "Kureyşliler!" denildi. "Aralarındaki yaşlı zat da kim?" dedi. "Abdullah İbnu Ömer (radıyallahu anh)" denildi. (Abdullah'a yaklaşarak:) "Sana bir şey soracağım, bana ondan haber ver. Hz. Osman Uhud günü (savaş meydanından) kaçmış mıydı, biliyor musun?" diye sordu. O da: "Evet!" dedi. "Onun Bedir'de kaybolduğunu ve savaşta hazır bulunmadığını da biliyor musun?" diye sordu. "Evet!" dedi. Adam bu cevap üzerine: "Allahuekber!" deyip döndü. Abdullah İbnu Ömer radıyallahu anh: "Gel!" dedi, sana açıklayayım: "Uhud'daki firarına gelince: Şehadet ederim ki, Allah onu affetti, mağfirette bulundu. Nitekim Allah Teâla Hazretleri, haklarında şu ayeti indirdi: "Muhakkak ki iki ordunun karşılaştığı günde içinizden geri dönen kimseleri, Resûlullah'ın emrine muhalefet gibi hareketleriyle kazandıkları bazı günahlar yüzünden şeytan kaydırmak istedi. Fakat gerçekten Allah onların günahlarını bağışladı..." (Al-i İmran 155). Bedir'deki kayboluşuna gelince: Onun nikahı altında Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın kerimeleri Rukiyye radıyallahu anha vardı ve hasta idi. Aleyhissalatu vesselam kendisine: "Rukiyye ile kal. Sana Bedr'e katılan bir kimsenin sevabı ve (ganimetten alacağı) pay var!" buyurdu. (O da bu istek üzerine kaldı). Bey'atu'r-Rıdvan'daki kayboluşuna gelince: Eğer Batn-ı Mekke'de ondan daha aziz biri olsaydı, (Resulullah), yerine onu gönderecekti. Aleyhissalatu vesselam, Mekke'ye onu gönderdi. Bey'atu'r-Rıdvan, Osman radıyallahu anh Mekke'ye gittikten sonra akdedildi. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm, Bey'at akdi sırasında sağ elini sol eli üzerine koyarak: "Bu da Osman yerine!" buyurdular. Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ın sol elinin Osman için hayrı, onların sağ elinin, kendileri için olan hayrından fazla idi. Sonra İbnu Ömer radıyallahu anh, adama: "Haydi şimdi bu (anlattıklarımı) beraberinde götür!" dedi." Buhari, Fezailu'l-Ashab 7, Humus 14, Meğazi 19; Tirmizi, Menakıb, (3709).
4370 - Abdurrahman İbnu Semüre radıyallahu anh anlatıyor: "Hz. Osman radıyallahu anh Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'a ceyşü'l-Usre'yi (Tebük'e gidecek orduyu) techiz ettiği sırada bin dinar getirdi ve Resulullah'ın kucağına döktü. Aleyhissalatu vesselam, parayı kucağında (eliyle karıştırıp) altüst etti ve şöyle dedi: "Bugünden sonra Osman'a, (her ne) yapsa zarar vermeyecektir!" Ve bu sözü iki sefer tekrar etti." Tirmizi, Menakıb, (3702).
4371 - Abdurrahman İbnu Habbab radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ceyşü'l-Usre'yi techiz ederken şahid oldum. Osman İbnu Affan radıyallahu anh kaltı ve: "Ey Allah'ın Resûlü! dedi, yüz deve çuluyla, semeriyle Allah rızası için (bağış olarak) bendendir!" Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ordu için bağış yapmaya tekrar teşvikte bulundu. Osman yine kalkıp: "Ey Allah'ın Resûlü! Çuluyla semeriyle ikiyüz deve Allah rızası için bendendir!" dedi. Sonra Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm ordu için bağışta bulunmaya yine teşvikte bulundu. Osman tekrar kalktı ve: "Ey Allah'ın Resûlü! dedi. Benden üçyüz deve çuluyla, semeriyle Allah rızası için bağışımdır!" Abdurrahman der ki: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm'ı minberden inerken gördüm, hem iniyor, hem de: "Bu hayırdan sonra, Osman'ın yapacağı (kötü amel) aleyhine olmaz!" diyordu." Tirmizi, Menakıb, (3701). | |
| | | | KUTUB-İ SİTTE Alfabetik Sunum | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
|
|
|